Suça İştirak Nedir? | Türk Ceza Hukukunda İştirak Türleri, Şartları ve Sonuçları
- avmuhammedaliyigit
- 3 gün önce
- 11 dakikada okunur
Giriş
Ceza hukuku bakımından iştirak kurumu, birden fazla kişinin bahse konu suçun işlenişine katıldığı durumlarda cezai sorumluluğun kapsamını belirleyen en önemli araçlardan biridir. Ceza hukukunda kural olarak suç, tek bir fail tarafından işlenebilir. Ancak günümüzün toplumsal ve bireysel ilişkileri, suçların çoğu zaman birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle Türk Ceza Kanunu, faillerin ve diğer suç ortaklarının cezai sorumluluklarını belirlemek üzere ayrıntılı iştirak hükümleri getirmiştir.
5237 sayılı TCK, iştirak konusunda ikilik sistemini benimsemiş, failleri, azmettirenleri ve yardım edenleri birbirinden ayırmıştır. Böylece her bir katılımcının kusuru ölçüsünde cezalandırılması hedeflenmiştir. Bu yaklaşım, adalet ve orantılılık ilkeleri bakımından büyük önem taşır. Bu yazıda, suça iştirakin teorik temelleri, iştirak türleri, koşulları, özgü ve çok failli suçlarda iştirak, taksirli suçlara iştirak imkânsızlığı, 765 sayılı mülga TCK ile 5237 sayılı yeni TCK arasındaki farklılıklar ve Yargıtay uygulaması ayrıntılı biçimde incelenecektir.
I. İştirak Kavramı ve Tarihsel Gelişim
1. İştirak Kavramı
İştirak, bir suçun işlenişine birden fazla kişinin katılımı olarak tanımlanabilir.Failin tek başına işleyebileceği bir suçun icrasına başka bir kişinin katkısı, ikinci kişi açısından “iştirak” niteliği taşır. Ancak bazı suçlar, yapıları gereği en baştan birden fazla kişinin katılımını zorunlu kılar. Bu suçlara çok failli suçlar denir.
Örneğin:
Rüşvet suçu: Bir kamu görevlisi ile rüşvet veren kişi arasında gerçekleşir.
Örgüt kurma suçu (TCK m.220): En az üç kişinin varlığını gerektirir.
Bu gibi suçlarda, kanunda öngörülen zorunlu sayının dışında katılan kişiler iştirak hükümlerine tabi olur.

2. Tarihsel Gelişim
Türk ceza hukukunda iştirak kuralları, Osmanlı dönemindeki Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’den itibaren çeşitli düzenlemelerle var olmuştur. 1926 tarihli 765 sayılı TCK, iştirak konusunda “eşitlik sistemi”ne yakın bir yaklaşım benimsemiştir. Bu sistemde, suça katılan herkes aynı ceza ile cezalandırılmaktaydı.
Ancak zamanla doktrinde ve uygulamada, bu sistemin adil sonuçlar doğurmadığı görülmüştür. Çünkü suçu fiilen işleyenle sadece yardım eden aynı sorumlulukla karşı karşıya kalıyordu.
Bu nedenle 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK, iştirak konusunda ikilik sistemini benimsemiştir. Bu sistemde failler, azmettirenler ve yardım edenler birbirinden ayrılarak cezalandırılmaktadır. Böylece kusura dayalı adalet anlayışı güçlendirilmiştir.
3. İştirak Kurumunun Önemi
İştirak hükümleri yalnızca teorik bir tartışma alanı değildir.Uygulamada, özellikle örgütlü suçlar, ekonomik suçlar ve organize eylemler bakımından büyük önem taşır.Yargıtay’ın içtihatlarında da iştirak kavramı sık sık gündeme gelir.
Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında, müşterek faillik ile yardım etme arasındaki ayrımın nasıl yapılacağı detaylı şekilde açıklanmıştır. Suçun üzerinde ortak hâkimiyet bulunup bulunmadığı, bu ayrımı belirlemede temel ölçüt kabul edilmektedir.
II. İştirakin Koşulları
Suça iştirakin varlığından söz edebilmek için bazı temel koşulların bulunması gerekir.Türk Ceza Kanunu’nda bu koşullar, hem kavramsal hem de uygulamaya dönük şekilde düzenlenmiştir.
1. Birden Fazla Kişinin Katılımı
İştirak için birden fazla kişinin suçun işlenişine katılması şarttır.765 sayılı TCK bu durumu “birkaç kişi” ifadesiyle belirtmiştir.5237 sayılı TCK ise “suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri” demiştir.Her iki düzenleme de özünde aynı şeyi ifade eder: Suça iştirak için failin yalnız olmaması gerekir.
Çok failli suçlarda ise dikkat edilmesi gereken nokta şudur:Suçun oluşabilmesi için gerekli zorunlu kişi sayısının ötesinde bir katılım olursa, işte o zaman iştirak hükümleri uygulanır.Örneğin rüşvet suçunda kamu görevlisi ile rüşvet veren kişi zaten zorunlu unsurdur.Bu kişilerin dışında başka kişiler sürece katılırsa, bu katılım iştirak sayılır.
2. Suça Katılma Kastı
İştirak iradi bir davranıştır.Suçun işlenmesine katılan herkesin ortak amacı, kanunun suç saydığı neticeyi gerçekleştirmektir.TCK m.21’de kast, “suçun kanuni tanımında yer alan unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanmıştır.Dolayısıyla iştirak edebilmek için suçun unsurlarının bilinmesi ve istenmesi gerekir.
Taksirli suçlarda bu irade yoktur.Bu nedenle taksirli suçlara iştirak mümkün değildir.Hareket bilerek yapılmış olsa da, neticenin istenmemesi, iştirakin kast unsurunu ortadan kaldırır.
3. Hukuka Aykırılık
Suça iştirakin varlığı için işlenen fiilin hukuka aykırı olması gerekir.Hukuka uygunluk sebeplerinden birinin bulunması hâlinde, katılan kişiler için de iştirak hükümleri uygulanmaz.Örneğin meşru savunma hâlinde suçun hukuka aykırılığı ortadan kalkar; bu durumda iştirak hükümleri devreye girmez.
III. İştirak Türleri
Türk Ceza Kanunu’nda suça iştirak farklı türlerde ortaya çıkar.Her bir tür, suçun işlenişindeki rol ve katkıya göre ayrı ayrı tanımlanmıştır.Bu ayrım, cezalandırmada da doğrudan etkili olur.
1. Müşterek Faillik
Müşterek faillik, birden fazla kişinin birlikte suç işleme kararı alarak fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurmasıdır.Burada herkes faildir.Aralarında iş bölümü olsa dahi, suçun bütününe birlikte hâkimdirler.
Şartları şunlardır:
Birden fazla kişinin bulunması,
Suçun kanuni tanımındaki fiilin birlikte işlenmesi,
Fail iradelerinin birleşmiş olması,
Suç üzerinde ortak hâkimiyet kurulması.
Müşterek faillikte önemli olan, katılımcıların eylem üzerinde egemenlik kurmasıdır.Sadece yardımcı faaliyetlerde bulunan kişiler müşterek fail sayılamaz; onlar yardım eden konumundadır.
2. Dolaylı Faillik
Dolaylı faillik, bir kişinin başka birini suçta araç olarak kullanmasıdır.Burada dolaylı fail, suçun asıl hâkimidir; kullandığı kişi ise hukuken ya sorumsuzdur ya da daha az sorumludur.
Örneğin:Akıl hastası bir kişiye suç işletilmesi, dolaylı faillik kapsamında değerlendirilir.Asıl sorumlu, onu yönlendiren kişidir.
3. Şeriklik
Şerikler, suçun işlenmesine katılan ancak suçun kanuni tanımında yer alan haksızlığı doğrudan gerçekleştirmeyen kişilerdir.Bu nedenle şerik, failden ayrılır.
Bağlılık kuralı (TCK m.40) gereği, şerikler işlenen suçun varlığına bağlı olarak sorumludur.Şeriklerin cezalandırılması için suçun en az teşebbüs aşamasına ulaşmış olması gerekir.
Şerikler, kendi kusurları oranında cezalandırılır.Faillerin cezalandırılmasını engelleyen kişisel nedenler (örneğin yaş küçüklüğü) şeriklere uygulanmaz.
4. Azmettirme
Azmettirme, henüz suç işleme kararı bulunmayan bir kişiye suç işleme iradesi kazandırmaktır.TCK m.38 bu hususu düzenler.
Azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.Eğer üstsoy–altsoy ilişkisi kullanılarak nüfuz tesis edilirse, ceza artırılır.Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde de cezada artırıma gidilir.
Ancak fail, azmettirenin istediğinden farklı bir suç işlerse, azmettiren bundan sorumlu olmaz.
5. Yardım Etme
Yardım etme, suçun işlenmesini kolaylaştıran ancak suç üzerinde hâkimiyet kurmayan davranışlardır.TCK m.39 yardım etmenin sınırlarını çizmiştir.
Yardım etme halleri şunlardır:
Suç işlemeye teşvik etmek,
Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
Fiilden sonra yardım edeceğini vaat etmek,
Suçun işlenişine yol göstermek veya araç sağlamak,
Suçun icrası sırasında kolaylık sağlamak.
Cezası: Asıl cezadan yarı oranında indirilir. Ancak bu ceza sekiz yılı geçemez.
Yardım eden kişi, suç üzerinde hâkimiyet kurmadığı için müşterek fail sayılmaz.Onun rolü daha sınırlı olduğundan cezası da daha düşüktür.
IV. Özgü Suçlarda ve Çok Failli Suçlarda İştirak
1. Özgü Suçlarda İştirak
Özgü suçlar, yalnızca belirli bir sıfatı veya niteliği taşıyan kişiler tarafından işlenebilir.Bu tür suçlarda fail olabilmek için kanunda öngörülen özel şartlara sahip olmak gerekir.
Örnekler:
Kamu görevlisinin işleyebileceği “görevi kötüye kullanma” suçu,
Annenin işleyebileceği “çocuğunu terk etme” suçu.
Özgü suçlarda, sıfatı taşımayan kişiler fail olamaz.Ancak onlar, azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilir.
TCK m.40/2 bu durumu açıkça düzenler:“Özgü suçlarda, yalnızca özel faillik niteliğine sahip kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine katılan diğer kişiler, azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.”
Dolayısıyla özgü suçlarda iştirak mümkündür ama sorumluluk türü sınırlıdır.
2. Çok Failli Suçlarda İştirak
Çok failli suçlar, yapısı gereği birden fazla kişiyi gerektiren suçlardır.Kanun, bu suçların oluşabilmesi için asgari fail sayısını şart koşar.
Örnekler:
Rüşvet suçu → En az iki kişi (kamu görevlisi + rüşvet veren).
Örgüt kurma suçu (TCK m.220) → En az üç kişi.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur:Zorunlu fail sayısı suçun unsurudur.Bu sayı kadar kişi bir araya geldiğinde henüz “iştirak”ten söz edilemez.İştirakten bahsedebilmek için, tipik eylemde öngörülen sayıdan daha fazla kişinin katılması gerekir.
Örneğin, rüşvet suçu iki kişi arasında işlenebilir.Eğer üçüncü bir kişi rüşvetin verilmesine aracılık ederse, onun katkısı “iştirak” niteliği taşır.
3. Taksirli Suçlarda İştirak
İştirakin temel şartı kasttır.Taksirli suçlarda fail, neticeyi istemez.Bu nedenle taksirli suçlarda iştirak mümkün değildir. Örneğin iki şoförün dikkatsizlikle aynı kazaya sebep olması, iştirak değil, bağımsız taksirli suç oluşturur.
V. İştirakte Cezalandırma Esasları (TCK m.38 – 39 – 40)
İştirak hükümleri yalnızca suçun işleniş biçimini açıklamakla kalmaz; aynı zamanda faillerin ve diğer suç ortaklarının hangi oranda cezalandırılacağını da belirler. Türk Ceza Kanunu, 5237 sayılı düzenlemesiyle birlikte, iştirak eden kişilerin rolünü farklılaştırmış ve ceza sorumluluğunu da bu role göre ayrıntılı biçimde düzenlemiştir. Böylece kusura dayalı adalet anlayışı güçlendirilmiş, her failin kendi katkısı ölçüsünde sorumluluk taşıması sağlanmıştır.
1. Faillik ve Azmettirme (TCK m.38)
TCK m.38’e göre, başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. Bu düzenleme, azmettirenin sorumluluğunu failin sorumluluğu ile aynı seviyeye getirir. Çünkü azmettiren, failin zihninde suç işleme iradesi yaratmış ve suçun icrasına giden süreci başlatmıştır. Dolayısıyla suçun manevi unsuru bakımından en az fail kadar sorumluluk taşır.
Kanun, özellikle altsoy–üstsoy ilişkisine dayalı nüfuz kullanılarak gerçekleştirilen azmettirmeyi daha ağır bir tehlike olarak görmüştür. Bu nedenle TCK m.38/2’de, bu durumda verilecek cezanın üçte birden yarısına kadar artırılacağı öngörülmüştür. Ayrıca çocukların suça azmettirilmesi halinde de ceza artırımı uygulanır. Burada üstsoy veya altsoy ilişkisi aranmamaktadır; yalnızca çocuğun suç işlemeye yönlendirilmiş olması yeterlidir.
Önemli bir nokta da şudur: Fail, azmettirenin kastettiği suç yerine tamamen farklı bir suç işlerse, azmettiren bu yeni suçtan sorumlu tutulmaz. Çünkü azmettirenin sorumluluğu, yalnızca kendi yönlendirdiği irade ve amaçla sınırlıdır.
2. Yardım Etme (TCK m.39)
Yardım etme, iştirak türleri arasında en hafif sorumluluğu doğuran konumdur. Çünkü yardım eden kişi, suç üzerinde hâkimiyet kurmaz; yalnızca fiilin işlenmesini kolaylaştırır veya destekler. TCK m.39’a göre, yardım edenin cezası, işlenen suçun cezasının yarısı oranında indirilir. Ancak bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
Kanun, yardım etmenin kapsamını ayrıntılı şekilde belirlemiştir. Suç işlemeye teşvik etmek, suç işleme kararını kuvvetlendirmek, fiilden sonra yardımda bulunmayı vaat etmek, suçun işlenme biçimi hakkında yol göstermek, fiilin icrası sırasında araç sağlamak veya kolaylık yaratmak gibi fiiller yardım etme kapsamında değerlendirilir. Yargıtay içtihatlarında, suçun işlenmesi üzerinde hâkimiyet kurmayan, ancak suçun gerçekleşmesine önemli ölçüde katkı sağlayan davranışların bu madde kapsamında olduğu vurgulanmaktadır.
Yardım etmenin cezalandırılmasında dikkat edilen husus, failin kastına yönelik bilgi düzeyidir. Yardım eden kişi, işlenecek suçun mahiyetini bilerek katkıda bulunmalıdır. Aksi takdirde kast unsuru gerçekleşmez ve sorumluluk doğmaz.
3. Şeriklik ve Bağlılık Kuralı (TCK m.40)
TCK m.40, iştirak hükümleri açısından “bağlılık kuralı”nı ortaya koyar. Bu kural, şeriklerin cezalandırılabilmesi için ortada kasten ve hukuka aykırı olarak işlenmiş bir fiilin bulunmasını şart koşar. Suçun teşebbüs aşamasına ulaşması da bu bağlamda önemlidir; çünkü şerikler ancak bu aşamadan sonra sorumlu tutulabilir.
Bağlılık kuralının en önemli sonucu, kişisel cezasızlık sebeplerinin yalnızca ilgili faile uygulanmasıdır. Örneğin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı nedeniyle asıl fail cezalandırılamıyorsa, bu durum şeriklerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Şerikler kendi kusurları oranında cezalandırılmaya devam eder.
Şeriklik, faillikten farklıdır. Fail, suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişidir. Şerik ise fiili gerçekleştirmeyen ama onun işlenmesine bilerek katılan kişidir. Bu ayrım uygulamada oldukça önemlidir; çünkü şeriklerin cezası, failin cezasından daha hafif olabilmektedir.
4. İştirakte Cezalandırmada Temel İlkeler
İştirak hükümlerinin cezalandırmaya ilişkin temel ilkesi, herkesin kendi kusuruyla sınırlı olarak sorumlu tutulmasıdır. Failler, suçun cezası ile karşı karşıya kalırken, azmettirenler aynı şekilde cezalandırılır; yardım edenlerin cezası ise indirimli olarak belirlenir. Şerikler de kendi kusurları çerçevesinde sorumlu tutulur.
Bu sistem, 5237 sayılı TCK’nın ikilik sistemini benimsemesi sayesinde sağlanmıştır. 765 sayılı mülga TCK döneminde uygulamada daha çok eşitlik sistemi etkiliydi ve bu durum adaletsizliklere yol açabiliyordu. Örneğin yalnızca araç sağlayan bir kişi ile suçu fiilen işleyen fail aynı oranda cezalandırılabiliyordu. Yeni düzenleme, bu tür dengesizlikleri ortadan kaldırmıştır.
VI. 765 Sayılı ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunlarında İştirak Kurumunun Karşılaştırılması
1. Genel Yaklaşım Farkı
1926 yılında yürürlüğe giren 765 sayılı TCK, iştirak hükümlerini dönemin ceza hukuku anlayışına uygun olarak düzenlemiştir. Bu kanun, “birkaç kişi” ifadesini kullanarak birden fazla kişinin suç işleyebilmesini öngörmüş, ancak failler ve diğer suç ortakları arasındaki ayrımı bugünkü kadar belirgin yapmamıştır. Sistem, özünde eşitlik sistemineyakındı. Yani suça katılan herkes çoğu zaman aynı ceza ile karşılaşıyordu.
2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK ise ceza adaletinde orantılılığı ve kusura dayalı cezalandırmayı esas almıştır. Bu nedenle iştirak kurumunu ikilik sistemi üzerine inşa etmiştir. Failler, azmettirenler ve yardım edenler birbirinden ayrılmış, her birinin sorumluluk derecesi farklılaştırılmıştır. Böylece suça fiilen katılım biçimi ile verilen ceza arasındaki ilişki daha adil bir düzleme taşınmıştır.
2. İfade Tarzındaki Farklılık
765 sayılı TCK, iştirak koşulunu düzenlerken “birkaç kişi” ifadesini kullanmıştır. 5237 sayılı TCK ise “suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri” demektedir. İlk bakışta bu iki ifade arasında bir anlam farklılığı var gibi görünse de, özünde her ikisi de suça iştirak için birden fazla kişinin bulunması gerektiğini belirtmektedir. Dolayısıyla farklılık, esaslı bir değişiklikten ziyade kanun yapım tekniğine ilişkindir.
3. Taksirli Suçlara İştirak
765 sayılı Kanun döneminde, taksirli suçlarda iştirak konusunda belirsizlikler vardı. Uygulamada farklı yorumlar yapılabiliyordu. 5237 sayılı TCK, bu tartışmalara son vermiş ve taksirli suçlarda iştirak mümkün değildir hükmünü açıkça ortaya koymuştur. Bu düzenleme, iştirak için kastın zorunlu unsur olduğunu net biçimde vurgulamaktadır.
4. Bağlılık Kuralı ve Şeriklik
765 sayılı TCK’da şerikliğe dair hükümler daha sınırlıydı. 5237 sayılı TCK, şeriklik kurumunu ayrıntılı biçimde düzenlemiş ve TCK m.40 ile “bağlılık kuralı”nı açıkça ortaya koymuştur. Buna göre şeriklerin cezalandırılabilmesi için ortada kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin bulunması yeterlidir. Failin kişisel cezasızlık sebepleri, şeriklerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
5. Cezalandırma Sistemindeki Farklılık
765 sayılı Kanun döneminde, azmettiren ve yardım eden çoğu zaman faille aynı derecede cezalandırılıyordu. Bu durum, katılımın niteliği ile ceza arasında bir uyumsuzluğa yol açıyordu. 5237 sayılı TCK ise cezalandırmada şu ayrımı getirmiştir:
Fail ve azmettiren, işlenen suçun cezası ile sorumlu tutulur.
Yardım edenin cezası yarı oranında indirilir ve sekiz yılı geçemez.
Şerikler kendi kusurları oranında cezalandırılır.
Bu yaklaşım, ceza hukukunda hakkaniyet ve orantılılık ilkesinin daha iyi uygulanmasını sağlamıştır.
6. Uygulamada Sonuçlar
Yargıtay’ın kararlarında da 5237 sayılı TCK’nın ayrıntılı sistematiği açıkça görülmektedir. Özellikle müşterek faillik ile yardım etme arasındaki ayrım, eski kanun döneminde tartışmalıydı. Yeni kanun bu ayrımı daha belirgin hâle getirmiş, uygulamada cezanın belirlenmesinde adalet duygusunu güçlendirmiştir.
VII. Yargıtay İçtihatlarında Suça İştirak
1. Genel Çizgiler
Türk Ceza Hukuku’nda iştirak kurumunun uygulamadaki yansımalarını en net biçimde Yargıtay kararlarında görmek mümkündür. Doktrindeki teorik ayrımların pratikte nasıl yorumlandığı ve hangi ölçütlerin esas alındığı, yüksek mahkemenin kararlarıyla şekillenmektedir. Yargıtay, özellikle müşterek faillik, yardım etme, azmettirme ve şeriklikkavramlarını birbirinden ayırmada belirli kriterler geliştirmiştir.
2. Müşterek Faillik ve Yardım Etme Ayrımı
Yargıtay kararlarında en sık rastlanan tartışma, müşterek faillik ile yardım etme arasındaki ayrımdır. Müşterek faillikte aranan temel ölçüt, suç üzerinde “ortak hâkimiyet”tir. Eğer sanıklar arasında önceden suç işleme kararı alınmış ve her biri suçun icrasında belirleyici rol oynamışsa, müşterek faillikten söz edilir. Buna karşılık yalnızca suçun işlenmesine katkı sağlamak, araç temin etmek, gözcülük yapmak veya kolaylaştırıcı bir rol üstlenmek müşterek faillik değil, yardım etme sayılır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun çeşitli kararlarında, “suçun işlenişi üzerinde ortak irade ve denetim” kriterinin altı çizilmiştir. Örneğin, hırsızlık suçunda yalnızca gözcülük yapan kişinin müşterek fail değil, yardım eden olarak sorumlu tutulması gerektiği yönünde kararlar mevcuttur.
3. Azmettirme Uygulamaları
Yargıtay, azmettirme için sanığın fiilen suç işleme iradesi yaratıp yaratmadığını inceler. Failin zaten suç işleme kararı mevcutsa, sanığın etkisi “azmettirme” değil, en fazla “yardım etme” kapsamında değerlendirilir. Ayrıca Yargıtay, azmettirme fiilinin somut delillerle ortaya konulmasını aramaktadır. Yalnızca failin beyanına dayanarak azmettirme sorumluluğu tesis edilmez.
Üstsoy–altsoy ilişkisi ile gerçekleştirilen azmettirmelerde de yüksek mahkeme, kanunda öngörülen ağırlaştırıcı nedenin uygulanmasına önem vermektedir. Çocuğun veya aile bağları nedeniyle daha kolay etki altına alınabilecek bir kişinin suç işlemeye yönlendirilmesi, uygulamada çok daha ağır bir sorumluluk doğurur.
4. Şeriklik ve Bağlılık Kuralı
Yargıtay, şerikliğe ilişkin kararlarında “bağlılık kuralı”nı titizlikle uygular. Buna göre şeriklerin cezalandırılabilmesi için öncelikle ortada kasten ve hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. Eğer fiil hukuka uygunluk sebebiyle cezasız ise, şerikler de cezalandırılamaz. Ancak failin kişisel cezasızlık nedenleri (örneğin yaş küçüklüğü) şeriklere sirayet etmez. Bu noktada Yargıtay, “failin cezasızlığı kişiseldir, şerikleri bağlamaz” ilkesini yerleşik hale getirmiştir.
5. Özgü Suçlarda ve Çok Failli Suçlarda İştirak
Yargıtay içtihatlarında, özgü suçlarda yalnızca sıfatı taşıyan kişinin fail olabileceği, diğer kişilerin ise azmettiren veya yardım eden konumunda sorumlu tutulacağı yönünde kararlar mevcuttur. Örneğin kamu görevlisinin işleyebileceği bir suçta, özel şahıs konumundaki kişinin fail değil, azmettiren ya da yardım eden olarak sorumlu tutulması gerektiği sıkça vurgulanmaktadır.
Çok failli suçlarda ise Yargıtay, zorunlu fail sayısı ile iştirak arasındaki ayrımı özenle yapmaktadır. Örneğin rüşvet suçunda, kamu görevlisi ile rüşvet veren kişinin varlığı suçun oluşması için zorunludur; ancak üçüncü bir kişinin rüşvetin verilmesine aracılık etmesi halinde bu kişinin sorumluluğu iştirak hükümlerine göre belirlenir.
6. Cezaların Belirlenmesinde Yargıtay’ın Rolü
Yargıtay, iştirak hükümlerinin uygulanmasında cezaların orantılı şekilde verilmesini denetlemektedir. Yerel mahkemeler bazen müşterek faillik ile yardım etme arasında hatalı değerlendirme yapabilmektedir. Yargıtay bu durumlarda bozma kararları vererek, sanığın fiilen suç üzerindeki rolünü ayrıntılı biçimde irdelemekte ve cezanın buna göre belirlenmesini istemektedir.
7. İçtihatların Önemi
Yargıtay’ın iştirak konusundaki kararları, yalnızca uygulamayı yönlendirmekle kalmamakta, aynı zamanda doktrindeki tartışmaları da beslemektedir. Öğreti ile içtihat arasında sürekli bir etkileşim vardır. Doktrindeki görüşler Yargıtay’ın kararlarına yön verirken, Yargıtay’ın yerleşik hale gelen yorumları da öğretide benimsenmekte ve ders kitaplarına girmektedir. Bu karşılıklı etkileşim, iştirak kurumunun dinamik bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.
VIII. Sonuç ve Değerlendirme
Suça iştirak kurumu, Türk Ceza Hukuku’nun hem teorik hem de uygulamalı açıdan en önemli alanlarından biridir. Toplumsal yaşamın dinamikleri, suçların çoğu zaman tek bir kişi tarafından değil, birden fazla kişinin katkısıyla işlendiğini göstermektedir. Bu nedenle iştirak hükümleri, sadece akademik bir tartışma konusu değil; aynı zamanda ceza adaletinin sağlanmasında temel bir araçtır.
5237 sayılı TCK ile birlikte iştirak hükümlerinde önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Eski kanunda daha çok eşitlik sistemine yakın bir yaklaşım benimsenirken, yeni kanun ikilik sistemini benimseyerek failleri, azmettirenleri, yardım edenleri ve şerikleri birbirinden ayırmıştır. Böylece herkesin kendi katkısı oranında sorumlu tutulması sağlanmış, adalet ve orantılılık ilkeleri daha güçlü şekilde uygulanmaya başlamıştır. Bu değişiklik, uygulamada sıkça karşılaşılan haksızlıkların önüne geçmiştir. Örneğin yalnızca suçun işlenmesine yardımcı olan kişi ile fiili doğrudan işleyen failin aynı oranda cezalandırılması artık mümkün değildir.
Yargıtay içtihatları da iştirak kurumunun uygulamaya yansımasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Yüksek mahkeme, özellikle müşterek faillik ile yardım etme arasındaki ayrımı netleştiren kararlarıyla öğretideki tartışmalara yön vermekte, aynı zamanda alt derece mahkemelerinin hatalı uygulamalarını düzeltmektedir. Böylece iştirak kurumunun sınırları, doktrin ve içtihat arasındaki etkileşimle sürekli olarak gelişmekte ve güncellenmektedir.
Özgü suçlar ve çok failli suçlar bakımından getirilen özel düzenlemeler de dikkate değerdir. Özgü suçlarda yalnızca kanunda öngörülen sıfatı taşıyan kişinin fail olabilmesi, hukuki güvenliği artırmaktadır. Ancak sıfatı taşımayan kişilerin de azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilmesi, suça katılımın tüm boyutlarını kapsayan adil bir yaklaşım sunmaktadır. Çok failli suçlarda ise zorunlu fail sayısı ile iştirak arasındaki farkın doğru şekilde anlaşılması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatları uygulamada yol gösterici olmaktadır.
Sonuç olarak, suça iştirak hükümleri, Türk Ceza Hukuku’nda adaletin sağlanması, faillerin ve suç ortaklarının rollerine göre sorumluluk üstlenmesi ve toplumda güven duygusunun korunması açısından hayati bir işleve sahiptir. Müşterek faillik, dolaylı faillik, azmettirme, yardım etme ve şeriklik gibi kavramların doğru anlaşılması, ceza adaletinin temel koşullarından biridir. 5237 sayılı TCK’nın getirdiği ayrıntılı sistem sayesinde kusura dayalı cezalandırma daha sağlıklı yürütülmekte, hukuk devleti ilkeleri daha güçlü şekilde hayata geçirilmektedir.
Anahtar Kelimeler:suça iştirak, Türk Ceza Kanunu iştirak, müşterek faillik, dolaylı faillik, şeriklik, azmettirme, yardım etme, TCK m.38-39-40, ceza hukuku iştirak hükümleri, özgü suçlarda iştirak, çok failli suçlarda iştirak