TCK Madde 86 – Kasten Yaralama Suçu
Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinde düzenlenmiş olup bireyin vücut bütünlüğü ve sağlığını koruma hakkını güvence altına alır. Bu düzenleme, insan onuruna yönelen her türlü fiziksel veya ruhsal müdahaleyi cezalandırarak, ceza hukukunun en temel görevlerinden birini yerine getirir: insan bedenine dokunulmazlık.
1. Suçun Tanımı ve Hukuki Niteliği
TCK m.86/1’e göre “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi cezalandırılır.”
Bu tanım, sadece fiziksel zararı değil, mağdurun ruhsal bütünlüğüne yönelik saldırıları da kapsar. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, “sağlık veya algılama yeteneği” kavramının geniş yorumlanması gerektiğini, geçici bilinç kaybı veya bayılma durumlarının da bu kapsama girdiğini belirtmektedir (Yargıtay 3. CD, 2020/3121 E., 2021/1456 K.).

2. Fail ve Mağdur
Kasten yaralama suçunun faili bakımından herhangi bir sınırlama yoktur. Herkes, bu suçun faili olabilir. Kanun koyucu, eylemi belirli bir statüye veya mesleğe özgü kılmamış, yalnızca failin kusur yeteneğine sahip olmasını yeterli görmüştür. Dolayısıyla cezai ehliyeti bulunan her birey, kasten yaralama suçunun faili olabilir. Suçun mağduru ise canlı bir insan olmalıdır. Bu noktada “canlılık” unsuru, suçun hukuki konusunu belirler. İnsan bedenine yönelen fiilin cezalandırılabilmesi için mağdurun yaşadığı, yani doğmuş ve hayatta olan bir insan olması gerekir. Ölüm gerçekleştiği takdirde artık yaralama suçu değil, kasten öldürme (TCK m.81) veya taksirle öldürme (TCK m.85) hükümleri uygulanır.
2.1. Cenin Üzerindeki Eylemler ve Korunan Hukuki Değer
Doğmamış çocuk, yani cenin, kasten yaralama suçunun mağduru sayılmaz. Çünkü Türk Ceza Kanunu sistematiği açısından ceza hukuku koruması, ancak doğumla birlikte başlar. Bununla birlikte, cenine yönelik saldırılar anne üzerinden dolaylı koruma altına alınmıştır.
Örneğin failin hamile bir kadına kasten saldırarak çocuğun düşmesine neden olması hâlinde, bu durum TCK m.87/4uyarınca neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama olarak değerlendirilir.
Ancak cenin henüz anne rahmindeyken doğmamışsa, failin eylemi çocuk düşürme (TCK m.99) veya çocuk düşürtme (TCK m.100) suçlarını oluşturur. Burada cezalandırılan fiil, cenine doğrudan zarar vermek değil, annenin rızasıyla veya rızası olmadan hamileliğin sona erdirilmesidir.
2.2. Yargıtay Uygulaması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatlarında, mağdurun yaşam fonksiyonlarının devam edip etmediği, suçun niteliğini belirlemede temel ölçüt olarak kabul edilmektedir.
-
Yargıtay CGK, 2015/45 E., 2016/72 K. kararında; “yaşamı sona eren kişiye yönelik darp fiilinin kasten yaralama değil, cesede saygısızlık kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini” vurgulamıştır.
-
Yargıtay 1. CD, 2020/1125 E., 2021/473 K. kararında ise, “hamile kadına yönelik şiddet sonucu ceninin düşmesi hâlinde failin TCK m.87/4 kapsamında cezalandırılacağı” belirtilmiştir.
2.3. Fail-Mağdur İlişkisi ve Akrabalık Durumu
Bazı durumlarda fail ile mağdur arasında özel bir ilişki bulunabilir. Örneğin failin eşi, kardeşi veya üstsoyu (anne, baba) olması, TCK m.86/3’te nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu hallerde ceza, yarı oranında artırılır.
Kanun koyucu, aile içi şiddet ve hısımlık bağlarını dikkate alarak bu tür fiillerin toplumsal tehlikesini daha yüksek görmüş ve cezayı ağırlaştırmıştır.
Sonuç olarak, TCK m.86 kapsamında mağdurun yaşayan bir insan olması suçun temel şartıdır. Cenin üzerindeki eylemler farklı maddelerle düzenlenmiş olup, ceza hukuku sisteminde koruma doğum anından itibaren başlar. Failin statüsü önemli değildir; ancak mağdurun niteliği, suçun vasfını doğrudan etkiler.
3. Fiil Unsuru
Suçun faili herkes olabilir. Ancak mağdurun canlı bir insan olması gerekir. Ölüm gerçekleşmişse bu suç değil, kasten öldürme (TCK m.81) veya taksirle öldürme (TCK m.85) gündeme gelir.
Cenin, yani doğmamış çocuk, bu suçun mağduru olamaz; annenin karnına yapılan saldırı “çocuk düşürme” veya “çocuk düşürtme” kapsamında değerlendirilir.
4. Manevi Unsur (Kastın Varlığı)
Kasten yaralama suçu, yalnızca kastla işlenebilen bir suçtur. Fail, eyleminin mağdurun vücut bütünlüğüne zarar vereceğini öngörür ve bu sonucu bilerek istemelidir. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK m.21) kastın tanımı genel hükümler kısmında yapılmış olup, failin suçun kanuni tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi yeterlidir. Burada özel kast aranmaz; genel kastın varlığı suçun manevi unsurunu oluşturur.
Buna karşılık, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak mağdurun yaralanmasına neden olması halinde taksirle yaralama (TCK m.89) hükümleri uygulanır. Failin neticeyi istemediği ancak öngörmesi gereken bir durumda özen yükümlülüğünü ihlal etmesi, suçun kastla değil taksirle işlendiğini gösterir.
4.1. Kastın Tespiti ve Yargıtay Uygulaması
Yargıtay içtihatlarına göre kast, olayın tüm dışa yansıyan unsurları dikkate alınarak belirlenir. Kullanılan aracın niteliği, darbelerin sayısı ve şiddeti, hedef alınan vücut bölgesi, fail ile mağdur arasındaki mesafe, olayın oluş biçimi ve failin eylemden sonraki davranışları, kastın varlığını ortaya koyan en önemli göstergelerdir.
Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/317 E., 2020/45 K. sayılı kararında, failin eylemiyle mağdurun ölümü arasında illiyet bağının bulunmasının ve kastın belirlenmesinde olayın tüm koşullarının birlikte değerlendirilmesinin zorunlu olduğu vurgulanmıştır.
Ayrıca Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/1917 E., 2022/582 K. sayılı kararında, sanığın mağdura birden fazla bıçak darbesi vurduğu, olay sonrası kaçtığı ve ölüm sonucunu istemediği yönündeki savunmasının inandırıcı bulunmadığı belirtilmiş; bu nedenle failin doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmiştir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2017/485 E., 2018/3274 K. kararında ise failin, mağdurla tartışma esnasında tek bıçak darbesiyle yaralama eyleminde bulunması, hedef seçme olanağının bulunmaması ve olayın anlık gelişmesi dikkate alınarak yaralama kastıyla hareket ettiği sonucuna varılmıştır. Bu karar, kastın tespitinde failin eylem sırasındaki ruh hali ve olayın spontane gelişip gelişmediğinin önemini açıkça ortaya koymaktadır.
4.2. Araç ve Kastın Yoğunluğu
Kastın derecesini belirlemede kullanılan aracın türü ve tehlikeliliği büyük önem taşır. Yargıtay, beyzbol sopası, bıçak veya tabanca gibi yaralayıcı nitelikteki araçların kullanılmasını, failin kastının yoğunluğunu gösteren bir unsur olarak kabul etmektedir. Örneğin Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2018/633 K. sayılı kararında, failin mağdura demir çubukla saldırması, saldırının yoğunluğu ve vücutta oluşan yaraların niteliği dikkate alınarak nitelikli kasten yaralama (TCK m.86/3-e) hükmünün uygulanmasına karar verilmiştir.
4.3. Ateşli Silah Olayları ve Kastın Ayrımı
Ateşli silah kullanımıyla gerçekleşen olaylarda da kastın sınırlarının tespiti dikkatle yapılmalıdır. Failin “şaka yapmak” amacıyla silahı doğrulttuğu, ilk atışları yere yaptığı, üçüncü atışın tutukluk sonrası kazara patladığı ve mağduru derhâl hastaneye götürdüğü olaylarda, Yargıtay Ceza Genel Kurulu failin davranışını taksirle yaralama kapsamında değerlendirmiştir. Buna karşın, yakın mesafeden hedef gözeterek yapılan atışlarda doğrudan kastın bulunduğu kabul edilmektedir.
4.4. Kastın Yokluğunda Uygulanacak İlke
Kastın varlığı kesin olarak belirlenemediği durumlarda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi geçerlidir. Mahkeme, failin kasıtlı hareket edip etmediğini tereddütsüz şekilde saptayamıyorsa, bu durum sanık lehine yorumlanır. Bu ilke, özellikle kavga ortamında aniden gelişen eylemler veya failin eylem sonrası pişmanlık gösterdiği durumlarda önemli bir rol oynar.
4.5. İhmali Davranış ve Kast
Son olarak, ihmali davranışla yaralama fiillerinde de manevi unsur olarak kast aranır. Fail, ortaya çıkacak zararı öngörmesine rağmen müdahale etmemeyi bilerek tercih etmişse, kasten yaralama hükümleri uygulanır. Bu tür durumlarda failin “garantör” sıfatı, yani zararı önleme yükümlülüğü, olayın hukuki değerlendirmesinde belirleyici olur.
5.Basit ve Nitelikli Yaralama Ayrımı
Kasten yaralama suçunun kapsamı, failin eyleminin mağdur üzerindeki etkisine göre iki ana başlıkta incelenir: basit yaralama ve nitelikli yaralama. Bu ayrım, hem suçun cezasının belirlenmesi hem de failin kast derecesinin değerlendirilmesi açısından önemlidir.
5.1. Basit Yaralama (TCK m.86/1)
Basit yaralama suçu, failin mağdurun vücuduna acı vermesi veya sağlığını kısa süreli olarak bozması halinde oluşur. Bu tür eylemler genellikle hafif nitelikli fiillerdir ve mağdurun yaşam fonksiyonlarını kalıcı şekilde etkilemez. Kanuna göre, basit yaralamanın cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır.
Yargıtay uygulamasında, failin mağdura tokat atması, itmesi veya basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek bir yaralama gerçekleştirmesi bu kapsamdadır. Örneğin, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2017/485 E., 2018/3274 K. kararında, taraflar arasında çıkan tartışmada failin mağduru itmesi sonucu hafif bir doku zedelenmesi meydana gelmiş; olay “basit yaralama” kapsamında değerlendirilmiştir.
Basit yaralama suçunun şikâyete tabi olması da önemli bir ayrıntıdır. Mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi halinde kamu davası düşer. Ancak failin eylemi, TCK m.86/3’te sayılan nitelikli hâllerden birine giriyorsa, artık basit yaralama değil, nitelikli yaralama söz konusudur.
5.2. Nitelikli Yaralama (TCK m.86/3)
Kasten yaralama fiilinin belirli koşullar altında işlenmesi durumunda, suç nitelikli hâl kazanır. Bu durumlarda kanun, failin cezasının yarı oranında artırılacağını düzenlemiştir. Bu nitelikli hâller, toplumda korunması gereken özel ilişkiler, kamu otoritesi ve savunmasız kişilerin korunması gibi hukuki değerlerle bağlantılıdır.
TCK m.86/3’e göre cezanın artırılmasına yol açan nitelikli haller şunlardır:
-
Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenmesi,
-
Kamu görevlisine karşı, görevi nedeniyle işlenmesi,
-
Beden veya ruh bakımından savunmasız kişilere karşı işlenmesi,
-
Silahla işlenmesi.
Bu hâllerin her biri, failin eylemini daha tehlikeli ve toplumsal açıdan daha zararlı kılar. Özellikle silahla işlenen yaralamalar (örneğin bıçak, sopa, beyzbol sopası, tabanca gibi) Yargıtay uygulamasında sıkça “nitelikli yaralama” kapsamında değerlendirilmiştir.
Örneğin Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/1723 E., 2022/563 K. sayılı kararında, sanığın mağduru sopa ile yaraladığı olayda, eylemin silahla işlendiği kabul edilerek cezanın artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Yine, kamu görevlisine karşı görevi nedeniyle işlenen yaralama eylemleri, yalnızca bireysel bir saldırı değil, aynı zamanda kamu düzenine karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendirilmektedir.
6. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama (TCK m.87)
Kasten yaralama suçunun bir diğer boyutu, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamadır. TCK m.87, mağdurun yaralanması sonucunda kalıcı bir zarar meydana gelmesi durumlarını kapsar.
Bu zararlar arasında:
-
Bir organ veya duyu işlevinin kaybı,
-
Konuşma, görme veya işitme yetisinin yitirilmesi,
-
Yüzde sabit iz kalması,
-
Gebe bir kadının çocuğunu düşürmesi,
-
Yaralamanın ölümle sonuçlanması gibi haller yer alır.
Bu durumlarda ceza, failin kast derecesi ve neticenin ağırlığına göre beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına kadar yükselebilir.
Orantılılık ilkesi (TCK m.3) gereğince, hâkim failin kastını, neticenin ağırlığını ve eylemin toplumsal etkisini dikkate alarak adil bir ceza belirler. Yargıtay, failin kastı ile ortaya çıkan sonucun ağırlığı arasında makul bir denge kurulmadığı durumlarda kararları bozma yoluna gitmektedir.
Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2020/124 K. kararında, failin mağdurun yüzüne bıçakla vurması sonucu sabit iz kalmış; olay neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama olarak değerlendirilmiştir.
7. Şikâyet, Uzlaşma ve Zamanaşımı
Basit kasten yaralama suçları şikâyete tabidir. Mağdurun şikâyetten vazgeçmesi halinde kamu davası düşer. Ancak nitelikli yaralama veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarında kamu davası şikâyete tabi değildir; savcılık resen soruşturma başlatır. Uzlaşma yalnızca basit yaralama suçlarında mümkündür. Nitelikli haller veya mağdurun kalıcı zarar gördüğü durumlarda uzlaşma uygulanmaz.
Dava zamanaşımı süresi, suçun niteliğine göre değişir. Basit yaralama suçlarında zamanaşımı genellikle 8 yıl, nitelikli veya ağırlaşmış yaralama suçlarında ise 15 yıla kadar çıkabilir. Yargıtay içtihatlarına göre, mağdurun şikâyet hakkını süresinde kullanmaması veya uzlaşma aşamasında beyanda bulunmaması, davanın düşmesine neden olabilir. Bu nedenle, mağdurların hukuki süreçleri dikkatle takip etmeleri ve gerekirse profesyonel hukuki yardım almaları önemlidir.
8. Manevi Unsur – Kast ve Olası Kast Ayrımı
Kasten yaralama suçunun en tartışmalı yönü, doğrudan kast ile olası kast ayrımıdır.
Fail, eyleminin sonucu olarak mağdurun yaralanabileceğini bilmekte ve bunu istemekteyse doğrudan kast;
sonucu öngörüyor ancak “olursa olsun” diyorsa olası kast söz konusudur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu (2019/317 E., 2020/45 K.), kastın belirlenmesinde failin psikolojik durumunun değil, eylemin objektif yönünün esas alınması gerektiğini vurgulamıştır.
Failin mağdurun başına, göğsüne veya hayati bölgesine yönelttiği darbeler, genellikle doğrudan kastın göstergesidir.
Fatih Birtek (2009), “Kasten Yaralama Suçlarının Manevi Unsuru” başlıklı çalışmasında, kastın tespitinde fiilin ağırlığı, kullanılan araç, failin eylem öncesi ve sonrası davranışları gibi unsurların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtir.
Bu yaklaşım, Yargıtay’ın “davranışsal kast tespiti” yöntemine paraleldir.
Örneğin; sanığın mağduru öldürmek istemediğini savunmasına rağmen, birkaç kez bıçak darbesi vurması hâlinde doğrudan kast kabul edilir.
Olası kastta ise failin amacı öldürmek değil, riskli bir sonucu göze almaktır.
Yargıtay kararlarında, olası kastla yaralama fiilleri genellikle taksirle yaralama suçundan ayrılmaktadır.
Bu ayrım, adaletin temel ilkesi olan kusurluluk ve orantılılık dengesini korur.
9. Silahla İşlenme Nitelikli Hali ve Uygulama Sorunları
TCK m.86/3-e’ye göre, suçun silahla işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılır. Ancak uygulamada en çok tartışılan konu, “silah sayılan araçların” sınırıdır.TCK m.6/1-f, silah kavramını geniş tanımlar:
“Silah; ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, saldırı veya savunmada kullanılmaya elverişli her türlü alet veya nesnedir.”
Dolayısıyla, yalnızca tabanca veya bıçak değil; tornavida, sopa, taş, hatta kalem bile “silah” sayılabilir. Yeter ki saldırı aracı olarak kullanılmaya elverişli olsun.
Yargıtay 3. CD, 2019/5821 E., 2020/2765 K. kararında, sanığın metal sopa kullanarak mağduru yaralaması “silahla işlenmiş yaralama” olarak kabul edilmiştir.
Buna karşılık Yargıtay 4. CD, 2021/1917 E., 2022/582 K. kararında, aynı fiil “aletle yaralama” olarak değerlendirilmiştir.
Bu çelişkili uygulamalar, ceza hukukunda kanunilik ve belirlilik ilkelerinin önemini bir kez daha ortaya koyar..
10. Sonuç
Kasten yaralama suçu (TCK m.86), bireyin bedensel dokunulmazlığını koruyan en temel ceza normlarından biridir.Bu suçun sınırları, hem bireyin hem de toplumun adalet algısını doğrudan etkiler. Kastın belirlenmesi, kullanılan aracın niteliği ve neticenin ağırlığı, hem orantılılık hem hukuki güvenlik açısından büyük önem taşır. Bu nedenle, her somut olayda failin kast derecesi, kullandığı araç ve mağdur üzerindeki etkisi birlikte değerlendirilmeli; cezanın belirlenmesinde adalet ve ölçülülük ilkesi gözetilmelidir.
