TCK m.81 – Kasten Öldürme Suçu: Yaşam Hakkının Hukuki Koruması ve Yargıtay Uygulaması
1.Giriş
Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 81. maddesinde düzenlenmiş olup, insanın yaşam hakkını koruyan en temel ceza normudur. Yaşam hakkı, Anayasa’nın 17. maddesiyle güvence altına alınmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. maddesiyle de uluslararası düzeyde korunmuştur.
Bu nedenle kasten öldürme fiili, yalnızca bir bireye karşı değil, aynı zamanda toplumun bütününe karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilir. Devlet, bireyin yaşama hakkına yönelen her saldırıyı önlemek, soruşturmak ve cezalandırmakla yükümlüdür.
Kasten öldürme, ceza hukukunun en ağır yaptırımıyla karşılanan fiildir. Kanunun açık ifadesiyle, “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” Bu hüküm, yaşamın mutlak değeri ve insan onuruna saygının somut göstergesidir.

2.TCK m.81’in Hukuki Niteliği ve Korunan Değer
Kasten öldürme suçunun koruduğu temel hukuki değer yaşama hakkıdır. Yaşam hakkı, diğer tüm hakların varlığının ön koşuludur. 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nda “adam öldürme” olarak düzenlenen suç, 5237 sayılı Kanun’da “kasten öldürme” olarak yeniden adlandırılmıştır. “Adam” kelimesi yerine “insan” teriminin tercih edilmesi, korunan değerin cinsiyet ayrımı olmaksızın tüm bireyleri kapsadığını göstermektedir.
Yeni TCK ile birlikte, öldürme fiilinin kastın yoğunluğu, failin saiki ve mağdurun niteliği gibi unsurlara göre nitelikli halleri ayrı düzenlenmiş; bu sayede orantılı ve adaletli bir ceza sistemi oluşturulmuştur.
3. Suçun Unsurları
Kasten öldürme suçunun maddi unsuru, bir insanın yaşamına son veren fiildir. Bu suç, yalnızca bir niyet veya düşünceden ibaret olmayıp, ölüm sonucunu doğuran somut bir eylem gerektirir. Ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan fiil ilkesi, burada açık biçimde kendini gösterir:Hiç kimse yalnızca düşüncesi, öfkesi veya planı nedeniyle cezalandırılamaz; cezaya konu olan yalnızca icra edilmiş fiildir. Maddi unsur üç temel öğeden oluşur: fiil (hareket), netice (ölüm) ve illiyet bağı (nedensellik ilişkisi). Bu üç unsurun varlığı, suçun oluşması için zorunludur.
3.1. Fiil (Hareket)
Kasten öldürme suçunun en temel unsuru, öldürme yönünde gerçekleştirilen icrai bir davranıştır. Bu davranış, genellikle aktif bir hareket (silahla ateş etmek, bıçaklamak, boğmak vb.) şeklinde ortaya çıkar. Ancak bazı durumlarda ihmal suretiyle öldürme de söz konusu olabilir; örneğin, bebeğini beslemeyen anne veya görevini bilerek yapmayan bir doktorun eylemsizliği de “fiil” sayılır.Türk Ceza Kanunu, bu tür durumları ihmali davranışla kasten öldürme (TCK m.83) kapsamında ayrıca düzenlemiştir.Dolayısıyla, failin aktif veya pasif davranışı arasında fark yoktur; önemli olan ölüm sonucuna yol açan insan davranışının varlığıdır.Fiil, doğal bir hareket olabileceği gibi, bilinçli bir tercih sonucu ortaya çıkan hukuka aykırı bir davranış da olabilir. Failin iradesi fiile yönelmişse, eylem suçun oluşumunda maddi unsur olarak kabul edilir.
3.2. Netice (Ölüm Sonucu)
Kasten öldürme suçunun gerçekleşmesi için mağdurun ölümü zorunludur. Ölümün gerçekleşmemesi hâlinde, suç yalnızca kasten yaralama (TCK m.86) kapsamında değerlendirilir. Dolayısıyla ölüm, bu suçun kurucu sonucudur.Ceza hukuku bakımından ölüm, beyin ölümünün kesinleşmesi olarak kabul edilir. Tıp bilimiyle uyumlu biçimde Yargıtay da, “tıbbi olarak geri dönülmez beyin ölümü” gerçekleşmedikçe ölüm sonucunun doğmadığını belirtmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/367 E., 2016/213 K. kararında,
“Kasten öldürme suçunun tamamlanması için mağdurun fiilen yaşamını yitirmesi gerekir; ölüm tehlikesi veya ağır yaralanma yeterli değildir.” şeklinde hüküm verilmiştir.
Bu nedenle, mağdurun olay yerinde ya da daha sonra hastanede ölmesi arasında fark yoktur; nedensellik bağı kurulabildiği sürece ölüm sonucu oluşmuş sayılır.
3.3. Nedensellik Bağı (İlliyet Bağı)
Kasten öldürme suçunda fiil ile netice arasında nedensellik bağı bulunması zorunludur.Failin eylemi ile ölüm arasında bu bağ kurulamadığı takdirde, suçun maddi unsuru eksik kalır. İlliyet bağı, failin davranışının mağdurun ölümüne doğrudan veya dolaylı olarak neden olup olmadığını araştırır. Bir başka deyişle, failin fiili ortadan kalksaydı, ölüm meydana gelir miydi? Bu sorunun cevabı “hayır” ise, illiyet bağı vardır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2020/45 K. kararında,
“Failin eylemi ile ölüm neticesi arasında uygun illiyet bağı bulunması, kastın ve cezanın belirlenmesi açısından zorunludur.” denilmiştir.
Örneğin, mağdurun hastaneye götürülmesindeki gecikme veya tıbbi müdahaledeki hata, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz; ancak ölümün asıl nedeni bu dış etkenlerse, failin sorumluluğu yaralama veya teşebbüs düzeyine iner.
3.4. Fail ve Mağdur
Kasten öldürme suçunun faili, ceza ehliyetine sahip herkes olabilir.
Failin özel bir sıfatı aranmaz. Mağdur ise yaşayan bir insan olmalıdır; ölümden sonra cesede yönelen eylemler bu suç kapsamında değil, ölüye saygısızlık (TCK m.130) kapsamında değerlendirilir. Yeni doğan bebekler dahi “insan” sayıldığından, doğumla birlikte yaşam belirtileri gösteren her birey, bu suçun mağduru olabilir. Ayrıca suçun çoklu faille işlenmesi hâlinde (örneğin birlikte öldürme), her bir fail eyleme olan katkısı oranında sorumlu tutulur.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2019/2894 E., 2020/438 K. kararında,
“Birden fazla failin müşterek hareket ettiği olaylarda, ölüm sonucunun her bir failin eylemiyle bağlantılı olup olmadığı ayrı ayrı değerlendirilmelidir.”
denilerek, illiyet bağının fail bazında incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
3.5. Suçun Konusu
Kasten öldürme suçunun konusu insan hayatıdır.
Bu nedenle, failin eylemi yalnızca mağdura değil, aynı zamanda toplumsal barışa ve hukukun temel değerlerine yönelen bir saldırıdır. Yaşam hakkı, Anayasa’nın 17. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesiyle güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla, bu hakkın ihlali yalnızca bireysel bir suç değil, aynı zamanda devletin pozitif yükümlülüklerini de ilgilendiren bir konudur. Devlet, bireylerin yaşam hakkını hem korumak hem de ihlal edenleri etkili şekilde cezalandırmakla yükümlüdür. AİHM’nin McCann v. Birleşik Krallık kararında da vurgulandığı üzere, yaşam hakkının korunması yalnızca devletin müdahale etmemesi değil, aynı zamanda etkili soruşturma yürütmesi sorumluluğunu da içerir.
4. Manevi Unsur: Kastın Rolü
Kasten öldürme suçunun manevi unsuru, failin öldürme fiilini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesini ifade eder. Bu nedenle, failin zihninde “ölüm sonucunu isteme” veya en azından “ölüm sonucunun meydana gelmesini kabullenme” iradesi bulunmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinde düzenlenen kast kavramı, bu suçun en belirleyici unsurlarından biridir. Kasten öldürme suçunda taksir, bilinçli taksir veya ihmal gibi unsurlar söz konusu olmaz; çünkü bu suç, yalnızca kastla işlenebilen bir suçtur. Failin iradesi doğrudan mağdurun yaşamına yönelmiş olmalı, eylemi sonucu doğuracak bilince sahip bulunmalıdır.
4.1. Doğrudan Kast
Doğrudan kast, failin ölüm sonucunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği durumlardır. Bu durumda failin amacı, mağdurun yaşamına son vermektir. Eylem, hedefe yönelik bir bilinç ve irade sonucu gerçekleşir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/317 E., 2020/45 K. sayılı kararında,
“Failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında illiyet bağının bulunması, ölüm sonucunun kastla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin belirlenmesi bakımından zorunludur.”
denilerek doğrudan kastın temel koşulu olan ölüm sonucuna yönelmiş bilinçli irade açıkça vurgulanmıştır. Doğrudan kastın varlığında, failin eylemi önceden tasarlayıp planlaması gerekmez. Örneğin, kısa süreli bir tartışma sırasında failin silahını çekip mağduru hedef alarak ateş etmesi hâlinde, doğrudan kast oluşur. Burada failin eylemi, mağdurun ölümünü isteme yönünde açık bir iradeyi ortaya koymaktadır.
4.2. Olası Kast
Olası kast, failin eylemi sonucunda ölümün meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen, bu sonucu kabullenerekhareket etmesi durumudur.Bu halde fail, doğrudan öldürme amacı gütmemekte; ancak eylemin ölümle sonuçlanabileceğini bilerek bu riski göze almaktadır.TCK m.21/2’ye göre; “Kişi, suçun kanuni tanımında belirtilen sonucu öngörmesine rağmen kabullenerek fiili işlerse, olası kastla hareket etmiş olur.”
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/1917 E., 2022/582 K. sayılı kararında,
“Sanığın mağdura birden fazla bıçak darbesi vurduğu, ölüm sonucunu istemediği yönündeki savunmasının inandırıcı olmadığı, eylemin olası kastı aştığı”
belirtilmiştir. Bu karar, doğrudan kast ile olası kast arasındaki ince çizginin, failin bilinç düzeyi ve ölüm riskini kabullenme iradesi ile belirlendiğini göstermektedir. Olası kastta failin amacı öldürmek değildir; ancak eylemiyle ölümün gerçekleşmesi ihtimalini bilerek bu sonuca razı olur. Örneğin, failin kalabalık bir ortama rastgele ateş etmesi veya aracını kasten kalabalığa sürmesi, olası kast kapsamında değerlendirilebilir.
4.3. Kastın Belirlenmesinde Ölçütler
Kasten öldürme suçunda kastın tespiti, failin iç dünyasına ilişkin bir değerlendirme olduğundan, mahkemeler bu iradeyi doğrudan tespit edemez.Bu nedenle, dışa yansıyan davranışlar, olayın oluş şekli ve kullanılan araç gibi unsurlar üzerinden değerlendirme yapılır.Yargıtay içtihatlarına göre kastın belirlenmesinde şu ölçütler dikkate alınır:
-
Eylemin işleniş biçimi (birden fazla darbe, hedef alınan vücut bölgesi vb.),
-
Kullanılan aracın öldürücülük derecesi,
-
Failin eylemden sonraki davranışları (yardım çağırma, kaçma, pişmanlık vb.),
-
Fail–mağdur ilişkisi ve olay öncesi gerginlik durumu.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2018/3421 E., 2019/1567 K. kararında,
“Mağduru göğüs bölgesinden bıçaklayan failin, ölüm sonucunu öngörmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır.”
denilerek, kastın objektif unsurlarla belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
4.4. Kastın Sınırlarının Aşılması
Bazı durumlarda fail, mağdura zarar vermek amacıyla hareket ederken öldürme sonucunu istemez, ancak fiili ölümle sonuçlanır.Bu tür durumlarda kastın sınırlarının aşılması söz konusudur.Bu hâller, failin kastına göre daha ağır bir sonucun meydana geldiği, yani fiil ile sonuç arasında orantısızlık bulunduğu durumlardır.Yargıtay, bu tür olaylarda failin kast derecesine göre cezayı “neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç” kapsamında değerlendirmektedir.
Örneğin, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/2462 E., 2018/4325 K. sayılı kararında,
“Sanığın mağduru yaralama kastıyla bıçakladığı, ancak mağdurun ölümünün öngörülmeyen bir sonuç olduğu”
gerekçesiyle, eylemin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
4.5. Manevi Unsurun Önemi
Manevi unsur, kasten öldürme suçunun cezai niteliğini ve failin ahlaki sorumluluğunu belirleyen temel ölçüttür. Bu unsur olmadan, fiil yalnızca taksirli öldürme veya kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu kapsamında değerlendirilebilir.
Ceza hukukunun amacı yalnızca cezalandırmak değil, failin iradesine uygun bir adalet dengesi kurmaktır.
Bu nedenle mahkemeler, failin niyetini, eylemin yoğunluğunu ve sonuç üzerindeki bilincini titizlikle analiz eder.
Sonuç olarak, kasten öldürme suçunun manevi unsuru, failin bilinçli ve iradi yönelimiyle belirlenir.
Doğrudan kast, cezayı en ağır biçimde gerektirirken; olası kast veya sınır aşımı durumlarında ceza indirimi mümkündür. Bu yaklaşım, ceza hukukunun hem adalet hem de orantılılık ilkesine uygun şekilde uygulanmasını sağlar.
5. Nitelikli Hâller (TCK m.82)
Kasten öldürme suçunun temel şekli TCK m.81’de düzenlenmiştir. Ancak bazı durumlarda suçun daha vahim şartlarda işlenmesi, failin cezai sorumluluğunu artırır.
TCK m.82, bu özel durumları “nitelikli haller” olarak düzenlemiş ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörmüştür.
Nitelikli haller, hem öldürme fiilinin niteliği hem de öldürmenin amacı, araçları veya mağdurla ilişkisi bakımından belirlenir.
5.1. Tasarlayarak Öldürme
Tasarlama, failin suç işlemeye önceden karar verip, bu karar doğrultusunda soğukkanlı biçimde plan yapmasıdır. TCK m.82/1-a uyarınca, planlı şekilde gerçekleştirilen öldürme eylemleri ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılır.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/370 E., 2019/522 K. sayılı kararında, “tasarlama, failin suçu önceden planlaması, zaman geçmesine rağmen kararında ısrar etmesi ve soğukkanlılıkla eylemini gerçekleştirmesi” olarak tanımlanmıştır.
Bu durumda failin eylemi, sıradan bir öfke veya anlık tepki değil; önceden planlanmış bir irade beyanı olarak değerlendirilir. Tasarlama unsuru, yalnızca suçu önceden düşünmekle değil, öldürme iradesinin sürekliliğiyle belirlenir. Failin hazırlık hareketleri (silah temini, takip, pusu kurma gibi) tasarlama kastını gösterebilir.
5.2. Canavarca Hisle veya Eziyet Çektirerek Öldürme
TCK m.82/1-b uyarınca, “canavarca hisle veya eziyet çektirerek” öldürme, failin acı verme, işkence etme veya insanlık dışı duygularla hareket etmesi durumunda oluşur.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2020/4562 E., 2021/3287 K. kararında, “mağduru acı çektirerek öldürme, insanlık dışı hislerle yapılan öldürme fiili olup, cezada ağırlaştırma nedenidir” denilmiştir.
Bu tür eylemlerde failin amacı yalnızca öldürmek değil, mağdura ölüm öncesinde azap çektirmektir. Örnek olarak mağduru yakmak, boğarak öldürmek, defalarca bıçaklamak, işkenceye maruz bırakmak gibi davranışlar “canavarca hisle öldürme” kapsamında değerlendirilir.
5.3. Yakın Akrabaya, Eşe veya Boşandığı Eşe Karşı Öldürme
TCK m.82/1-d ve e bentlerinde, fail ile mağdur arasındaki yakın aile bağlarının suçun niteliğini ağırlaştıracağı belirtilmiştir. Eşini, boşandığı eşi veya altsoy–üstsoy gibi yakın akrabayı öldürmek, yalnızca bireysel bir eylem değil, aile düzenine ve toplumsal barışa yönelen ağır bir saldırıdır.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2022/1928 E., 2023/414 K. kararında, “boşandığı eşini kıskançlık nedeniyle öldüren failin, aile içi şiddetin en ağır biçimini işlediği ve ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması gerektiği” belirtilmiştir.
Bu tür fiiller, hem bireyin yaşam hakkına hem de kadına karşı şiddetin önlenmesi yönündeki uluslararası yükümlülüklere aykırıdır.
5.4. Kamu Görevlisine Karşı veya Kamu Görevinin İfası Nedeniyle Öldürme
Kamu görevlisine yönelik öldürme fiili, yalnızca bireye değil, kamu düzenine yönelik bir saldırı olarak görülür. TCK m.82/1-f uyarınca, kamu görevlisinin görevini yerine getirmesi nedeniyle öldürülmesi hâlinde ceza ağırlaştırılır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/464 E., 2019/245 K. kararında, “polis memurunun görevini yaparken öldürülmesi, kamu otoritesine karşı işlenen en ağır suçlardan biridir” denilmiştir.Bu hüküm, kamu hizmetinin güvenliğini ve devlet otoritesine duyulan güveni korumayı amaçlar.
6. Haksız Tahrik, Meşru Müdafaa ve Kusurluluğu Azaltan Hâller
Kasten öldürme suçu, en ağır cezai yaptırımlardan birini gerektirmekle birlikte, bazı durumlarda failin içinde bulunduğu ruhsal hâl, olayın koşulları veya mağdurun davranışları ceza sorumluluğunu azaltabilir.Türk Ceza Kanunu, bu tür durumlarda adaletin sağlanabilmesi amacıyla TCK m.29 (haksız tahrik), m.25 (meşru müdafaa) ve m.31 (kusurluluğu azaltan hâller) hükümlerini düzenlemiştir.
6.1. Haksız Tahrik (TCK m.29)
Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin etkisiyle öfke veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi hâlidir. Failin tepkisinin oluşmasında mağdurun kışkırtıcı bir davranışı varsa, failin iradesi kısmen zayıfladığı kabul edilir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/588 E., 2018/459 K. sayılı kararında, “tahrikin, failin ruhsal dengesini bozacak ve iradesini zayıflatacak ölçüde olması gerektiği” belirtilmiştir.
Bu nedenle mahkemeler, failin olaya verdiği tepkinin ölçüsünü, mağdurun davranışlarının ağırlığıyla birlikte değerlendirir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/1452 E., 2021/4821 K. sayılı kararında, “uzun süreli ağır hakaret ve baskılara maruz kalan failin” öldürme eyleminde tahrik indirimi uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Buna karşın, geçici öfke, kıskançlık veya ekonomik çekişme gibi nedenler tahrik sayılmaz. Tahrik indirimi, failin davranışıyla mağdurun fiili arasında orantı aranarak belirlenir.
6.2. Meşru Müdafaa (TCK m.25)
Meşru müdafaa, bireyin kendisine veya başkasına yönelen haksız bir saldırıyı önleme amacıyla güç kullanmasıdır. Bu durumda failin eylemi, hukuka uygunluk nedeni oluşturur ve suç sayılmaz. Ancak savunmanın sınırlarının aşılması hâlinde, fiil haksızlık oluşturur fakat failin kusuru azalır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/429 E., 2020/116 K. sayılı kararında, “failin kendisine yönelen saldırıyı orantılı biçimde defetmek için zorunlu sınırlar içinde hareket ettiği durumda ceza verilmemesi gerektiği” vurgulanmıştır.
Benzer şekilde Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2022/314 E., 2022/786 K. sayılı kararında, “başkasına yönelen saldırıyı önlemek amacıyla yapılan müdahalelerin de meşru savunma kapsamında değerlendirilebileceğini” belirtmiştir.
Meşru müdafaa, ceza hukukunun yalnızca cezalandırıcı değil, aynı zamanda insanı koruyucu yönünü temsil eder. Failin saldırıyı defetmek dışında başka bir amacı yoksa, cezalandırma yerine hukuka uygunluk ilkesi uygulanır.
6.3. Kusurluluğu Azaltan Hâller
Kusurluluğu azaltan hâller, failin eylemi üzerindeki irade hâkimiyetini azaltan veya ortadan kaldıran durumları kapsar.
Bu hâller, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya ruhsal bozukluk gibi nedenlerden kaynaklanabilir. TCK m.31, yaş küçüklüğünü cezai sorumluluğu azaltan neden olarak düzenler. 15–18 yaş arasındaki failler, fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğine göre indirimli cezalandırılır. TCK m.32 ise akıl hastalığı bulunan kişilerin cezalandırılmayacağını, bu durumda güvenlik tedbirlerinin uygulanacağını öngörür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/187 E., 2019/246 K. kararında, “failin fiil anındaki ruhsal durumunun adli tıp raporlarıyla değerlendirilmesi gerektiği” vurgulanmıştır.
Yine 16. Ceza Dairesi’nin 2020/643 E., 2021/332 K. sayılı kararında, “uzun süreli psikolojik şiddet ve travma yaşayan failin kusurunun azaldığı” kabul edilmiştir.
Bu düzenlemeler, ceza hukukunun sadece eylemi değil, insanın ruhsal ve sosyal gerçekliğini de dikkate aldığını gösterir.Amaç, cezalandırmada adalet ve insancıllığın dengesini sağlamaktır.
7. Yargıtay Kararlarında Kasten Öldürme Suçu
TCK m.81, kasten öldürme suçunu “bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde tanımlar.Bu hüküm, suçun maddi unsurunu “insanın yaşamına son verme”, manevi unsurunu ise “kasten hareket etme” olarak belirler. Yargıtay uygulamasında, bu suçun oluşabilmesi için öldürme fiilinin doğrudan kast veya olası kast altında gerçekleşmiş olması aranır.Basit taksir veya bilinçli taksir hâllerinde ise fiil, TCK m.85 (taksirle öldürme) kapsamında değerlendirilir.Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2020/92 E., 2021/45 K. sayılı kararında; kastın belirlenmesinde failin eylem biçimi, kullandığı araç, hedef aldığı vücut bölgesi ve olay sonrası davranışları gibi unsurların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.Mağdurun hayati organlarını hedef alarak ateş etmek, bıçaklamak veya benzeri şekilde ölüm neticesini kabullenmek, doğrudan kastın varlığını gösterir.
Kasten öldürme suçunun nitelikli hâlleri, TCK m.82 kapsamında düzenlenmiştir.Yargıtay uygulamasında bu haller, failin kastının yoğunluğu, mağdurla ilişkisi ve fiilin işlendiği koşullar dikkate alınarak değerlendirilir.
Örneğin;
-
Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme (m.82/a), failin acı verme amacı taşıdığı durumlarda uygulanır.
-
Üstsoy veya altsoya karşı öldürme (m.82/d), aile bağlarının korunması amacıyla cezayı ağırlaştıran bir nitelikli hâldir.
-
Kamu görevlisini görevinden dolayı öldürme (m.82/f), kamu otoritesine yönelmiş bir saldırı olarak değerlendirilir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2018/2459 E., 2019/3730 K. sayılı kararında, failin mağdura “acı çektirme amacıyla” defalarca bıçak darbesi vurduğu olayda, eylemin canavarca hisle öldürme kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.Benzer şekilde, Ceza Genel Kurulu’nun 2017/576 K. sayılı kararında da, yakın hısıma karşı işlenen öldürme suçlarının, toplum düzeni üzerindeki yıkıcı etkisi gerekçesiyle en ağır yaptırımla cezalandırılması gerektiği belirtilmiştir.Yargıtay içtihatlarında kasten öldürme suçunun unsurları detaylı biçimde değerlendirilmiştir.
Bazı örnek kararlar şunlardır:
-
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2019/317 E., 2020/45 K.:
“Failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında illiyet bağının bulunması, ölüm sonucunun kastla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin belirlenmesi bakımından zorunludur.” -
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2021/1917 E., 2022/582 K.:
“Sanığın mağdura birden fazla bıçak darbesi vurduğu, olay sonrası kaçtığı ve ölüm sonucunu istemediği yönündeki savunmasının inandırıcı olmadığı” gerekçesiyle doğrudan kast kabul edilmiştir. -
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2018/633 K.:
“Orantılılık ilkesi gereği, cezanın belirlenmesinde suçun işleniş biçimi, araçları, yeri ve failin kast derecesi dikkate alınmalıdır.”
Bu kararlar, TCK m.3’teki adalet ve orantılılık ilkesi ile TCK m.81’in yaşam hakkını koruma amacı arasında sıkı bir bağ bulunduğunu göstermektedir.Yargıtay’ın yaklaşımı, cezalandırmanın intikam değil, hukukun koruyucu gücü olduğunu ortaya koyar.Her bir karar, failin kast derecesi, fiilin ağırlığı ve toplum üzerindeki etkisi bakımından ölçülülük ve adalet dengesiningözetilmesi gerektiğini vurgular.
8. Kasten Öldürme Suçunun Toplumsal ve Hukuki Önemi
Kasten öldürme suçu, Türk hukukunda yalnızca bireyin yaşam hakkına yönelmiş bir saldırı değil, aynı zamanda devletin koruma yükümlülüğünü doğrudan ilgilendiren bir konudur.
Anayasa’nın 17. maddesi, “herkesin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu” güvence altına alır.Bu ilke, TCK m.81 hükmüyle somutlaşır ve devletin cezalandırma yetkisini adaletin sınırları içinde kullanmasını zorunlu kılar.Yargıtay içtihatlarında, yaşam hakkının mutlak bir değer olduğu, hiçbir gerekçeyle keyfî biçimde sınırlandırılamayacağı vurgulanmaktadır.
Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/317 E. sayılı kararında, cezanın belirlenmesinde “fiilin ağırlığı ile orantılılık” ilkesinin gözetilmesi gerektiği, ölçüsüz cezaların adalet duygusunu zedeleyeceği açıkça ifade edilmiştir.
Ayrıca, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/1424 E., 2021/3456 K. sayılı kararında, “kasten öldürme suçunun her durumda insan onuruna saldırı teşkil ettiği ve failin cezalandırılmasında toplumsal denge gözetilmesi gerektiği” belirtilmiştir.
Uluslararası düzeyde ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yaşam hakkını koruyan AİHS’nin 2. maddesi kapsamında devletlere hem “negatif” (yaşam hakkına keyfî müdahaleden kaçınma) hem de “pozitif” (bireyleri yaşam hakkı ihlallerine karşı koruma) yükümlülükler yükler.AİHM’in “McCann v. Birleşik Krallık”, “Güleç v. Türkiye” ve “Ergi v. Türkiye” kararlarında, devletin kolluk güçleri dâhil tüm organlarının yaşam hakkını koruma yönünde etkin bir sistem kurması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu kararlar, Türk hukuk sisteminde kasten öldürme suçunun yargısal değerlendirilmesinde uluslararası standartların dikkate alınması gerektiğini gösterir niteliktedir.Dolayısıyla, TCK m.81’in uygulanması, yalnızca failin cezalandırılması değil, aynı zamanda devletin yaşam hakkını koruma yönündeki anayasal ve uluslararası sorumluluğunun bir gereğidir.Ceza hukukunun nihai amacı, bireylerin yaşam hakkını güvence altına alırken, toplumun adalet duygusunu da güçlendirmektir.Bu yönüyle kasten öldürme suçu, hukuk devleti ilkesinin ve insan onuruna saygının en somut göstergelerinden biridir.
9. Sonuç
Kasten öldürme suçu (TCK m.81), Türk ceza hukukunun en temel düzenlemelerinden biridir.Bu madde, yalnızca bireyin yaşam hakkını değil, aynı zamanda hukuk devletinin adalet anlayışını da korur. Yargıtay ve doktrin, bu suçun unsurlarını değerlendirirken kastın derecesi, fiilin niteliği ve orantılılık ilkesi gibi unsurları birlikte ele almaktadır.Ceza hukukunun amacı, failin cezalandırılmasından öte, toplumsal düzenin yeniden tesisi ve bireylerin haklarının güvence altına alınmasıdır.
