top of page

1. Cinsel Saldırı Suçu (TCK 102) Nedir?

TCK 102 Cinsel Saldırı Suçu infografiği – beyaz arka plan üzerinde dikey tasarlanmış, alt kısmında adalet terazisi bulunan, cinsel saldırı suçunun tanımı, cezaları ve Yargıtay içtihatlarına uygun hukuki bilgilendirme içeren profesyonel Türkçe hukuk görseli.

Cinsel dokunulmazlık, kişinin en temel ve devredilemez haklarından biridir. Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesi, cinsel saldırıyı yalnızca fiziksel temasın ötesinde, bireyin cinsel özgürlüğüne yönelik her türlü ihlal olarak ele alır. Bu nedenle TCK 102, hem sarkıntılık düzeyindeki saldırıları hem de cebir, tehdit, hile veya irade dışı davranışla gerçekleştirilen nitelikli cinsel saldırıları kapsayan geniş bir düzenleme niteliğindedir. Uygulamada ise delil durumu, rızanın varlığı, mağdur beyanının güvenilirliği, suçun ağırlığı ve failin kastı gibi unsurlar cezanın belirlenmesinde ve suçun nitelendirilmesinde belirleyici rol oynar.

Cinsel saldırı, çoğu zaman kapalı alanlarda gerçekleşen, fail ve mağdur dışında kimsenin görmediği ve fiziksel delil bırakmayan bir suç türü olduğundan, yargılama aşaması büyük hassasiyet gerektirir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da cinsel suçların ispatı, delil değerlendirmesi, mağdur beyanı ve rızanın geçerliliği noktasında özel ilkeler benimsemiştir. Aşağıdaki makale, TCK 102 düzenlemesini tüm yönleriyle, alt başlıklarıyla ve Yargıtay kararlarıyla birlikte en güncel haliyle incelemektedir.

1. Cinsel Saldırı Suçu (TCK 102) Nedir?

Cinsel saldırı; bir kimsenin vücut dokunulmazlığının, rızası dışında cinsel amaçlı hareketlerle ihlal edilmesidir. Bu ihlal bazen basit bir dokunma (sarkıntılık) düzeyinde olabilirken, bazen de mağdurun vücuduna organ veya cisim sokulması şeklindeki en ağır hâline ulaşabilir. TCK 102, hem sarkıntılık biçimindeki saldırıları hem de "nitelikli cinsel saldırı" olarak adlandırılan daha ağır fiilleri kapsar.

Kanun, cinsel saldırıyı yalnızca fiziksel şiddet, zor veya cebir ile sınırlamaz; hile, tehdit, baskı, psikolojik manipülasyon, iradeyi kırıcı davranışlar da rızayı hukuken geçersiz kılan ve suçu oluşturan davranışlardır.

2. Cinsel Saldırının Türleri

2.1. Basit Cinsel Saldırı – Sarkıntılık (TCK 102/1)

Mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal eden; elle temas, sarılma, öpme veya öpmeye teşebbüs, sürtünme, cinsel amaçla fiziksel yakınlaşma ya da bedenin herhangi bir bölgesine yönelmiş cinsel içerikli dokunuşlar, failin mağdur üzerinde organ veya cisim sokma boyutuna varmayan her türlü müdahalesi, TCK 102/1 kapsamında sarkıntılık düzeyinde cinsel saldırı olarak kabul edilir. Bu eylemler, kısa süreli de olsa mağdurun beden bütünlüğünü ihlal etmeye elverişli niteliktedir ve Yargıtay’a göre davranışın süresinden ziyade cinsel amaç taşıyıp taşımadığı belirleyicidir. Failin ani ve geçici temaslar yoluyla mağdurun bedenine yönelmesi, mağdurun rızasının bulunmaması ve bu müdahalenin cinsel nitelik taşıması hâlinde suç tamamlanmış sayılır. Örneğin mağduru zorla öpmeye çalışmak, kalçasına veya göğsüne dokunmak, kıyafet üzerinden cinsel bölgelerine temas etmek, kalabalık alanlarda bedene sürtünmek ya da sarılmak suretiyle cinsel yakınlaşma sağlamak, organ veya cisim sokma içermese dahi bu madde kapsamında değerlendirilir. Kanun koyucu, mağdurun fiziksel dokunulmazlığını ve cinsel özgürlüğünü koruma amacıyla bu tür davranışları bağımsız bir suç olarak düzenlemiş olup, fiilin ağırlığı ve mağdur üzerindeki etkisi dikkate alınarak 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Yargıtay uygulamasında da, temasın süresi veya şiddetinden ziyade, mağdurun bedenine yönelmiş cinsel amaçlı fiil bulunması yeterli görülmektedir.

2.2. Nitelikli Cinsel Saldırı – Organ veya Cisim Sokma (TCK 102/2)

Mağdurun rızası olmaksızın bedenine organ (penis, parmak vb.) veya cinsel amaçlı herhangi bir cismin sokulması, Türk Ceza Kanunu’nun 102/2. maddesi uyarınca “nitelikli cinsel saldırı” olarak kabul edilir. Bu fiil, mağdurun cinsel dokunulmazlığına yönelen en ağır saldırı türlerinden biridir ve Kanun koyucu tarafından “vücuda organ veya sair cisim sokma” şeklinde tanımlanarak, sarkıntılıktan tamamen ayrılmış ve çok daha ağır yaptırımlara bağlanmıştır. Bu nedenle suçun cezası 12 yıldan az olamaz; nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda ise ceza önemli ölçüde artırılmaktadır.

Failin, mağdur üzerinde söz konusu fiili gerçekleştirirken cebir (fiziksel güç kullanma), tehdit (öldürme–yaralama tehdidi gibi), hile (aldatma, kandırma) veya iradeyi sakatlayan başka yöntemler kullanması hâlinde hukuki koruma daha da genişletilmekte ve ceza artırıma gitmektedir. Yargıtay kararlarında, mağdurun bilincinin kapalı olması, uyuşturucu madde verilmesi, alkol etkisinden yararlanılması veya mağdurun savunmasız durumda bulunmasından faydalanılması da “cebir/tehdit/hile veya iradeyi etkisiz kılma” kapsamında değerlendirilmektedir.

Bu suç tipinde temasın niteliği ve mağdurun bedenine yönelik müdahalenin derinliği, suçun sarkıntılık düzeyinde kalıp kalmadığının belirlenmesinde kritik rol oynar. Organ veya cisim sokma gerçekleştiğinde artık fiil tamamlanmış nitelikli cinsel saldırıdır.

3. Suçun Unsurları

3.1. Fail ve Mağdur

Suçun maddi unsurları içerisinde yer alan fail de mağdur da herhangi bir kişi olabilir; suçun oluşumu bakımından cinsiyet, yaş veya toplumsal rol açısından bir sınırlama bulunmaz. Türk Ceza Kanunu, cinsel dokunulmazlığı hem kadın hem erkek, hem yetişkin hem çocuk açısından eşit şekilde koruma altına almıştır. Bu nedenle suçun faili kadın da olabilir, erkek de; mağdur da her cinsiyetten ve yaştan kişi olabilir. Önemli olan mağdurun rızasının bulunmaması ve failin cinsel amaçlı hareketinin hukuken korunan dokunulmazlığı ihlal etmesidir.

Yargıtay uygulamasında, cezanın belirlenmesinde failin kişisel özellikleri ve olay anındaki güç dengesi özellikle önemsenmektedir. Fail ile mağdur arasındaki yaş farkı, fiziksel güç farklılığı, otorite veya konumdan kaynaklanan üstünlük, işyerinde amir–memur ilişkisi, öğretmen–öğrenci ilişkisi, kamu görevlisi sıfatı gibi hiyerarşik üstünlük halleri failin eylemini daha ağır bir tehdit altında gerçekleştirmeye elverişli sayıldığı için cezanın alt sınırdan uzaklaştırılmasına neden olabilmektedir. Bunun yanında, failin mağdur üzerindeki psikolojik baskı gücü, mağdurun ekonomik veya sosyal açıdan fail karşısında korunmasız durumda olması, failin mağdurun zayıflığından yararlanması gibi unsurlar da mahkemeler tarafından ceza tayininde göz önünde bulundurulmaktadır.

Bu yaklaşımın temel amacı, cinsel saldırı olgusunun yalnızca fiziksel temasla sınırlı olmadığını; failin mağdur üzerinde kurduğu güç, otorite veya nüfuz kullanımının da mağdurun iradesini zayıflatan ve suçu ağırlaştıran önemli bir etken olduğunu kabul etmektir. Bu nedenle, Yargıtay kararlarında failin konumu ve mağdur üzerindeki etkisi ceza adaletinin sağlanmasında belirleyici bir rol oynamaktadır.

3.2. Maddi Unsur

Cinsel saldırı suçunun maddi unsuru, failin mağdurun vücut dokunulmazlığına yönelik cinsel içerikli bir davranışta bulunmasıyla gerçekleşir. Bu davranış, sarkıntılık düzeyinde kalan hafif temaslardan organ veya cisim sokmaya kadar geniş bir yelpazede ortaya çıkabilir. Önemli olan, hareketin dış dünyada gözlemlenebilir nitelikte olması ve mağdurun cinsel dokunulmazlığını ihlal eden bir nitelik taşımasıdır. Elle temas, öpme girişimi, sarılma, sürtünme gibi fiiller sarkıntılık kapsamında değerlendirilirken; organ veya cisim sokma boyutuna ulaşan eylemler nitelikli cinsel saldırıyı oluşturur. Fail tarafından sergilenen bu davranışların mağdurun rızası dışında gerçekleşmesi, suçun maddi unsurunun temel yapısını oluşturur.

3.3. Manevi Unsur

Cinsel saldırı suçunun manevi unsuru, failin kastla hareket etmesidir. Bu suç taksirle işlenemez; çünkü failin eylemi bilinçli bir şekilde mağdurun cinsel dokunulmazlığına yönelmelidir. Fail, gerçekleştirdiği davranışın mağdurun vücuduna yönelik bir cinsel müdahale olduğunu bilmeli ve bu sonuca yönelik irade açıklaması taşımalıdır. Yargıtay uygulamasında kastın varlığı, davranışın niteliği, olayın oluş şekli, taraflar arasındaki ilişki ve failin eylem sırasında kullandığı söz ve hareketler üzerinden değerlendirilir. Failin eyleme “şaka”, “yanlış anlama” veya “dostça temas” savunmalarına dayanması kastı ortadan kaldırmaz; önemli olan dış dünyaya yansıyan fiilin objektif olarak cinsel nitelik taşıyıp taşımadığıdır.

Manevi unsurun en kritik boyutu ise cinsel amaçtır. Her fiziksel temas cinsel suç oluşturmaz; ancak temasın niteliği, yöneldiği vücut bölgesi, temasın gerçekleşme şekli ve olayın bütünündeki anlamı cinsel amacın varlığını ortaya koyar. Yargıtay, cinsel amacı geniş yorumlar ve failin davranışının mağdurun cinsel dokunulmazlığını hedef alıp almadığına bakar. Örneğin failin mağdura yönelik ani öpme teşebbüsü, kalça veya göğüs bölgesine temas, mağdurun istemediği hâlde bedenine sürtünme veya fiziksel yakınlaşma yaratma gibi davranışlar, failin cinsel amaç taşıdığını gösteren önemli emarelerdir. Organ veya cisim sokma içeren eylemlerde ise cinsel amaç açık ve yoğun kabul edilir. Bu nedenle manevi unsur, suçun ağırlığının belirlenmesinde ve failin cezalandırılmasında temel belirleyici unsurlardan biridir.

TCK 102 çerçevesinde cinsel saldırı suçunun tanımı, cezaları ve uygulamadaki Yargıtay kriterlerini gösteren kurumsal infografik. Hukukçular, öğrenciler ve içerik üreticileri için net ve sade anlatımlı görsel rehber.

4. Rıza ve Rızanın Hukuki Geçerliliği

Cinsel saldırı suçunun kapsamını ve hukuki niteliğini belirleyen en temel ölçüt rızadır; ancak her beyan veya her davranış, ceza hukuku bakımından geçerli bir rıza olarak kabul edilmez. Hukuken geçerli rızanın varlığından söz edilebilmesi için öncelikle mağdurun rıza açıklama ehliyetine sahip olması, yani fiilin anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek yaş, zihin açıklığı ve irade özgürlüğüne sahip bulunması gerekir. Bunun yanında rızanın özgür iradeyle verilmiş olması zorunludur; cebir, tehdit, hile, baskı, psikolojik manipülasyon veya otorite-kuvvet dengesizliği altında verilen rıza, hukuken rıza sayılmaz. Yargıtay’a göre rızanın geçerliliği, olayın bütün şartlarıyla birlikte değerlendirilir; taraflar arasındaki güç dengesi, yaş farkı, iş ilişkisi, hiyerarşik üstünlük, ekonomik bağımlılık ve mağdurun içinde bulunduğu psikolojik durum bu değerlendirmede belirleyici unsurlardır. Bu nedenle cinsel suçlarda “rıza var mıydı?” sorusu yalnızca sözlü beyana indirgenmez; rızanın niteliği, oluş biçimi ve serbest iradeye dayanıp dayanmadığı titizlikle incelenir.

4.1. Hukuken Geçersiz Rıza

Cinsel saldırı suçunda rızanın hukuken geçerli sayılmadığı bazı durumlar açık ve kesindir. Özellikle 18 yaşından küçük kişilerin cinsel davranışlara yönelik rızası, ceza hukuku bakımından hiçbir şekilde geçerlilik taşımaz; çocukların rızası yok hükmündedir. Aynı şekilde akıl hastalığı, zihinsel yetersizlik, ağır derecede alkol veya uyuşturucu etkisi altında bulunma gibi iradeyi sakatlayan hallerde de kişinin rıza açıklama yeteneğinden söz edilemez. Bunun yanında tehdit, baskı, korkutma, cebir veya psikolojik üstünlük altında verilen rıza da hukuken rıza olarak kabul edilmez. Hileye dayalı rıza da geçersizdir; örneğin failin kendini başkası gibi tanıtması, mağduru kandırarak cinsel davranışa yöneltmesi durumunda ortaya çıkan rıza geçerli sayılmaz. Yargıtay’ın istikrarlı içtihatlarında da açıkça ifade edildiği üzere, “mağdurun rızası hile, tehdit veya güç eşitsizliği ile sağlanmışsa bu rıza yok hükmündedir.” Dolayısıyla cinsel saldırı suçunda rızanın değerlendirilmesi, yalnızca mağdurun sözlü beyanına bakılarak değil, bu beyanın hangi koşullarda ortaya çıktığının kapsamlı bir şekilde incelenmesiyle yapılır.

4.2. Mağdurun Önceki İlişki Durumu

Yargıtay’ın yerleşik yaklaşımına göre cinsel saldırı suçunda mağdurun geçmişi, özel yaşamı veya kişisel tercihleri hiçbir şekilde değerlendirme ölçütü olamaz. Mahkemeler, mağdurun yaşam tarzını, giyim tarzını, önceki ilişkilerini ya da cinsel geçmişini fiilin niteliğini belirlemede kullanamaz; bu unsurlar hukuken tamamen ilgisizdir. Zira cinsel dokunulmazlık mutlak bir haktır ve kişilerin nasıl yaşadıkları, kimlerle ilişki kurdukları veya geçmişte ne tür tercihlerde bulundukları, o anda yaşanan saldırının varlığını veya suçun oluşumunu etkilemez. Yargıtay bu konuda çok net bir çizgi koyarak şöyle der: “Mağdurun yaşam tarzı, kıyafeti, önceki ilişkileri, cinsel geçmişi değerlendirmede ölçü kabul edilemez.” Bu ilke, mağduru suçlar gibi bir yaklaşımın önüne geçmekte ve yargılamanın odağını yalnızca failin eylemine ve bu eylemin hukuki niteliğine yöneltmektedir.

5. Cinsel Saldırı Suçunun Nitelikli Halleri (TCK 102/3)

Cinsel saldırı suçunda bazı nitelikli hâller, fiilin mağdur üzerindeki etkisini ağırlaştırdığı ve failin kusurunu artırdığı için cezayı yükseltir. Silah kullanılarak işlenen cinsel saldırı, mağdurun direnme imkânını ortadan kaldırdığı ve tehlikeyi yoğunlaştırdığı için daha ağır cezalandırılır. Birden fazla kişi tarafından gerçekleştirilen saldırı ise mağdurun savunma gücünü tamamen kıran, korku ve baskı seviyesini olağanüstü artıran nitelikte olduğundan ceza artırımı sebebidir. Yine beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenen eylemler, mağdurun içinde bulunduğu güçsüzlükten faydalanıldığı için daha ağır yaptırıma tabi tutulur. Kamu görevinin sağladığı otorite veya erişim kolaylığının kötüye kullanılması da failin konumunu suistimal ettiğini gösterir ve ağırlaştırıcı neden sayılır. Aynı şekilde üstsoy–altsoy ilişkisi, eğitimci–öğrenci veya işveren–çalışan gibi hiyerarşik bağlar içinde işlenen saldırılar, mağdur üzerindeki otorite ve itaat ilişkisi nedeniyle daha ağır ceza ile karşılık bulur. Bu düzenlemeler, güç dengesizliğinin istismar edildiği durumlarda mağdurun korunmasını güçlendirmek amacıyla getirilmiştir.

6. Cezanin Belirlenmesi ve Ağırlaştırıcı Sebepler

6.1. Zincirleme Suç (TCK 43)

Failin aynı mağdura veya birden fazla mağdura karşı, aynı suç işleme kararı altında, değişik zamanlarda aynı suçu işlemesi hâlinde zincirleme suç hükümleri uygulanır. Bu durumda mahkeme önce tek bir suç işlemiş gibi temel cezayıbelirler, ardından TCK m.43 uyarınca genellikle 1/4’ten 3/4’e kadar oranında artırım yapar. Önemli olan, her olayın ayrı ayrı değil, failin “devam eden iradesi”nin parçası olarak kabul edilmesi ve karar yerinde “aynı suç işleme kararı”nın somut olgularla gerekçelendirilmesidir.

6.2. Tekerrür

Fail hakkında daha önce verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı varsa ve yeni işlenen suç tekerrür şartlarını taşıyorsa, TCK m.58 uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanır ve bu durum ceza miktarı ve infaz şekli bakımından aleyhe sonuç doğurur. Ancak kanun koyucu, 18 yaşından küçükler bakımında koruyucu bir istisna getirmiştir: Fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış kişiler yönünden tekerrür hükümleri uygulanamaz (TCK m.58/5; uygulamada Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararları ile de pekiştirilmiştir). Bu nedenle mahkeme, tekerrür uygulamadan önce önceki dosyanın suç tarihini ve sanığın yaşını mutlaka kontrol etmeli ve gerekçede açıkça göstermelidir.

6.3. HAGB ve Erteleme

Cinsel suçlar bakımından, temel ceza ve nitelikli hâl ayrımı HAGB (CMK 231) ve erteleme (TCK 51) bakımından belirleyicidir. Mahkeme, HAGB ve erteleme konusunda ayrı ayrı değerlendirme yapmalı, sadece ceza miktarına değil, sanığın kişiliğine, duruşmadaki pişmanlık beyanına, yeniden suç işleme riskine ve mağdur üzerindeki etkiye ilişkin gözlemlerine dayalı olarak kabul veya ret gerekçesini açıkça yazmalıdır.

6.4. TCK 61 Işığında Ceza Tayininde Dikkat Edilmesi Gerekenler

TCK m.61, hâkime ceza belirlerken uyacağı zorunlu bir sıra öngörür. Mahkeme önce suçun kanuni tanımındaki alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlerken;

  • Fiilin işleniş şekli,

  • Failin kastının yoğunluğu veya olası kast–bilinçli taksir ayrımı,

  • Kullanılan araçlar, zaman ve yer,

  • Mağdurun içinde bulunduğu durum ve uğradığı manevi/fiziksel zarar,

  • Failin geçmişi, sosyal ilişkileri ve yargılama sürecindeki tutumu

gibi ölçütleri somut olaya uygulamak zorundadır. Ardından varsa nitelikli haller, teşebbüs, zincirleme suç, haksız tahrik, iyi hâl (TCK 62) gibi artırma–indirim sebepleri yine TCK 61’deki sıraya uygun şekilde tek tek uygulanmalı ve her aşamada hangi oranın neden seçildiği gerekçelendirilmelidir. Gerekçede sadece “takdiri indirim uygulandı/uygulanmadı” demek yeterli değildir; “hangi somut olgulara dayanarak” alt sınırdan uzaklaşıldığı veya leh/ aleyhe takdir kullanıldığı açıkça yazılmadığı takdirde kararın gerekçesizlikten bozulması riski bulunmaktadır.

7. Cinsel Saldırıda Deliller ve ispat

Cinsel suçlar, çoğunlukla kapalı alanlarda, tarafların dışında kimsenin bulunmadığı ortamlarda gerçekleştiği için klasik ceza muhakemesi delil standartları her zaman karşılanamaz. Bu nedenle Yargıtay, bu suçlarda delil değerlendirmesini daha esnek bir çerçevede ele almakta ve “olayın doğası gereği delilin çoğu zaman mağdurun beyanı ile sınırlı kalabileceği” gerçeğinden hareketle özel kriterler geliştirmiştir. Delil değerlendirmesinde temel amaç, mağdurun korunması ile sanığın masumiyet karinesinin dengeli biçimde gözetilmesidir.

7.1. Mağdur Beyanı

Cinsel suçlarda mağdur beyanı, ispat bakımından en önemli delillerden biridir. Yargıtay’ın yerleşik içtihadı nettir:

“Mağdur beyanı, tek başına mahkûmiyet için yeterli olabilir.”

Ancak bu beyanın hükme esas alınabilmesi için bazı zorunlu kriterler bulunmaktadır:

  • Tutarlılık: Mağdurun anlatımı aşamalar arasında çelişki göstermemeli; zaman, mekan ve olay örgüsünde makul bir devamlılık olmalıdır.

  • Dış delillerle uyumluluk: Fiziksel, dijital veya tanık delilleri ile birebir örtüşmesi şart değildir; ancak açık çelişki de bulunmamalıdır.

  • Olağan akışa uygunluk: Beyanın hayatın olağan akışına aykırı olmaması gerekir. Yargıtay “hayatın olağan akışı” testini özellikle çelişkili beyanlar ve geç yapılan şikâyetlerde sıkça uygular.

Bu kriterler sağlandığında mağdurun tek taraflı anlatımı dahi mahkûmiyet için yeterli kabul edilir. Fiziksel delil yokluğu, mağdurun geç şikâyeti veya olayın özel hayat kapsamında kalmış olması, beyanın değerini otomatik olarak düşürmez.

7.2. Fiziki ve Tıbbi Deliller

Cinsel saldırının niteliğine göre fiziki bulgular olaydan hemen sonra veya kısa sürede tespit edilebilir. Darp, cebir veya zorlama kullanılmışsa vücutta morluk, kızarıklık, sıyrık gibi izler ortaya çıkabilir. Adli tıp raporları, vajinal–anal muayene bulguları, genital travma tespitleri veya DNA incelemeleri suçun ağırlığının belirlenmesinde önemli rol oynar. Ancak Yargıtay’ın yaklaşımı nettir:

“Fiziksel delil yokluğu, cinsel saldırının gerçekleşmediği anlamına gelmez.”

Zira birçok cinsel saldırı olgusunda mağdur direnemeyebilir, panikleyebilir, donakalma (freezing) yaşayabilir veya fail cebir kullanmadan fiili gerçekleştirebilir. Bu tür dosyalarda fiziki bulgu olmaması olağan kabul edilir.

Kıyafet delilleri, biyolojik örnekler, vücut sıvıları ve saç–kıl örnekleri de teknik inceleme kapsamında değerlendirilebilir. Mahkemenin, raporun hangi uzmanlık biriminden alındığına özellikle dikkat etmesi gerekir; zira Yargıtay, yetkisiz sağlık birimlerinden alınan raporları geçerli kabul etmez.

7.3. Dijital Deliller

Modern yargılamada dijital deliller çoğu zaman belirleyici konumdadır. Fail ile mağdur arasındaki:

  • mesajlaşmalar,

  • sosyal medya kayıtları,

  • WhatsApp yazışmaları,

  • e-posta içerikleri,

  • kamera görüntüleri

  • konum kayıtları

dosyaya yön veren nitelikte olabilir.

Yargıtay, mağdurun hukuka uygun şekilde elde ettiği ses kaydını delil olarak kabul etmektedir. Burada belirleyici olan husus mağdurun, kendisine yönelen hukuka aykırı saldırıyı ispatlamaya yönelik kayıt yapmasıdır. Failin rızası aranmaz; mağdurun hukuki korunma amacıyla ses kaydı alması “hukuka uygun yarar” olarak değerlendirilir.

7.4. Tanık Delilleri

Cinsel suçların doğası gereği olayın doğrudan tanığı çoğu zaman yoktur. Yargıtay, bu nedenle “dolaylı tanık beyanlarını” geçerli delil saymaktadır. Dolaylı tanık, olaydan hemen sonra mağdurun yaşadıklarını anlattığı kişi olabilir. Mağdurun ruh hali, davranış değişiklikleri, olay sonrası yardım istemesi gibi hususlar tanık anlatımlarıyla desteklenebilir.

Ayrıca, mağdurun yakın çevresinin “olaydan sonra mağdurda gözlemlediği travmatik belirtiler” de delil niteliğindedir. Bu beyanlar doğrudan fiili görmemiş olsa dahi, mağdurun anlatımını güçlendirir.

7.5. İspat Standartları

Cinsel suçlarda uygulanacak ispat standardı, ceza yargılamasının temel ilkesi olan “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil” ilkesidir. Ancak Yargıtay bu standardı, mağdurun korunması lehine esnekleştirmiştir. Bu çerçevede:

  • Mahkemenin, delilleri bir bütün hâlinde değerlendirmesi,

  • Çelişkilerin “esaslı” olup olmadığını ayırması,

  • Somut delil aranması + mağdur beyanının güçlendirilmesi yaklaşımını benimsemesi,

  • Hayatın olağan akışı testini doğru uygulaması,

  • Sanık aleyhine yorum yaparken sadece ihtimale dayanmaması gerekmektedir.

Ancak şüphe varsa kural değişmez:

“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi cinsel suçlarda da geçerlidir.

Yargıtay, soyut ve desteklenmeyen beyanlara dayanılarak mahkûmiyet kurulmasını defalarca bozma gerekçesi yapmıştır. Özellikle geç şikâyet, tutarsız anlatım veya husumet şüphesi bulunan dosyalarda mahkeme çok daha hassas bir değerlendirme yapmak zorundadır.

8.Yargıtay Kararları Işığında Cinsel Saldırı

-Uzun Süre Sonra Şikâyet ve Delil Yetersizliği Nedeniyle Beraat (CGK 2018/493 E., 2020/60 K.)

Ceza Genel Kurulu, cinsel istismar iddiasının çok uzun süre sonra şikâyet konusu yapılması, mağdur beyanı dışında hiçbir somut delilin bulunmaması ve anlatımların çelişkili olması hâlinde mahkûmiyet verilemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Kurul, yalnızca soyut anlatımla sanığın mahkûm edilmesinin ceza yargılamasının temel ilkeleriyle bağdaşmayacağını vurgulamış; “geç şikâyet ve delil yokluğu” birleştiğinde beraatin zorunlu olduğu sonucuna varmıştır.

-Kaçma İmkânı Varken Kullanılmaması – Rıza Şüphesi (14. CD 2015/2683 E., 2019/8657 K.)

Tarafların birlikte gezmesi, aynı mekânlara giriş–çıkış yapması, mağdurun yardım isteyebileceği hâlde bunu yapmaması gibi olgular rıza olasılığını güçlendirir. Kamera kayıtlarıyla desteklenen bu tür dosyalarda Yargıtay mahkûmiyeti bozmuş ve beraate karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

-Mağdur–Tanık Uyumsuzluğu ve Sanığın Tutarlı Savunması (Yargıtay 14. CD, 07.06.2016, 2016/1933 E., 2016/5622 K.)

Bu kararda Yargıtay, mağdur ile tanıkların ifadelerinin birbirleriyle örtüşmemesi, beyanların aşamalarda değişmesi ve sanığın baştan beri istikrarlı savunma yapması gibi unsurları birlikte değerlendirerek, “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil” bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Çelişkili beyanların mahkûmiyet için yeterli olmayacağı, destekleyici delil yoksa beraatin zorunlu olduğu açıkça belirtilmiştir.

Taraflar Arasında Husumet ve Delil Yetersizliği Nedeniyle Beraat (Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 28.04.2021, 2020/6544 E., 2021/3240 K.)

Yargıtay, bu kararında taraflar arasında dosyaya yansıyan bir husumet bulunmasının, mağdur beyanının değerlendirilmesinde belirleyici öneme sahip olduğunu açıkça vurgulamıştır. Daire, husumet ilişkisinin iddia edilen fiilin motivasyonunu etkileyebileceğini, bu nedenle destekleyici delil olmaksızın tek başına mağdur beyanıyla mahkûmiyet verilemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca kararda, “dosyaya yansıyan husumet” kavramının altı çizilerek, soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle husumetin tespit edilmemesi durumunda bu hatanın bedelinin sanığa yüklenemeyeceği, şüphenin her hâlükârda sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

12. Sonuç

Cinsel saldırı suçu, kişinin en temel haklarından biri olan cinsel özgürlüğü ihlal eden en ağır suç tiplerinden biridir. TCK 102 düzenlemesi hem sarkıntılık düzeyindeki davranışları hem de nitelikli cinsel saldırı niteliğindeki ağır fiilleri kapsamaktadır. Uygulamada delillerin niteliği, mağdur beyanı, rızanın geçerliliği, failin kastı ve olayın özellikleri değerlendirilirken Yargıtay’ın yerleşik kararları yol gösterici bir çerçeve sunmaktadır.

Cinsel saldırı suçunun hem mağdur hem de fail için çok ağır sonuçları bulunduğundan, yargılama sürecinde uzman desteği alınması ve profesyonel hukuki yardım sağlanması büyük önem taşır.

 

Yiğit Legal © 2025 Tüm hakları saklıdır.

bottom of page